NAMUSLU OLAN HİLEKARLAR
2 Nisan 1705’de yazar ismi bulunmayan 26 sayfalık bir broşür bulundu.
O broşürün adı;
MIZILTILI ARI KOVANI VEYA NAMUSLU OLAN HİLEKARLAR…
Bir zamanlar düzenli bir insan cemiyetine benzeyen bir arı kovanı vardır. Burada ne hilekarlar, ne sahtekarlar, ne kötü hekimler, ne kötü kalpli din adamları, ne kötü askerler, ne de kötü bakanlar eksikti. Bir de kötü kralları vardı.
Bu kovanda her gün sahtekarlık işlenirdi;
Kokuşmayı bastırmak için başvurulan adalet mekanizması da kokuşabiliyordu.
Kısacası, her meslek, her sınıf kötülüklerle doluydu. Ama millet bu yüzden daha az müreffeh ve daha az kudretli değildi.
Aslında fertlerin kötülükleri bütün olarak toplumun iyiliğine yardım ediyordu. Toplumun mutluluğu ise fertleri mutlu kılıyordu. Bu gerçeği iyice kavradıkları için kabilenin en hergele üyesi bile ortak mutluluk için bütün gücüyle çalışıyordu.
Ama bir gün arıların kafasında bir değişme oldu.
Artık dürüstlük ve faziletten başka bir şey düşünmemeye başladılar.
Köklü bir reform istediler;
Bu konuda en fazla sesi çıkaranlarda en sahtekar, en kötü olanlardı.
Kral bu gürültücü kalabalığın şikayetçi oldukları kötülüklerden arınmasına karar verdi ve emretti.
Ve o anda herkesin kalbi iyilikle doldu.
Ama aradan uzun zaman geçmeden bütün kovan mahvoldu. Aşırılıklar ortadan kalktığı için hastalıklarda ortadan kalkmıştı;
Artık doktorlara ihtiyaç yoktu.
İtilaflar bitince dava da kalmadı.
Böylece kimsenin avukata, hakime ve hekimlere ihtiyacı olmadı.
Artık iktisatlı ve itidallı davranan arılar fazla para harcamamaya başladılar.
Ne lüks, ne sanat, ne ticaret kaldı.
Çöküntü her tarafı sardı.
Komşu arılar hücum anının geldiğine karar verdiler.
Bir savaş oldu. Kovan kendini savundu ve saldırganları püskürttü ama bu zafer kendilerine çok pahalıya mal oldu.
Binlerce kıymetli arı savaşta ölmüştü. Geride kalanlar, yeniden kötü yola düşmemek için bir ağaç kovuğuna gidip yerleştiler.
Arılara kalan tek şey faziletleri ve feryatları idi;
“Şikayeti bırakın fani duygusuzlar! Boş yere bir ülkenin büyüklüğüyle ahlaki yüceliğini bir arada tutmaya çalışıyorsunuz. Sadece aptallardır ki hem dünya nimetlerinden faydalanmak, hem savaşta şöhret kazanmak, hem rahat yaşamak, hem de bunların yanı sıra çok ahlaklı olma emeli taşırlar.
Bu boş hayalleri bırakın!
Eğer dünyadan tatlı meyveler devşirmek istiyorsanız orada sahtekarlığın da, lüksün de, sefaletin de bulunması gerekir”
Bu masalın ardından ne çürütücü cevaplar geldi!
Ne bitmez tükenmez tartışmalar yapıldı!
Ben size bir ‘rüya’nın yorumunu yapmak isterdim ama bizim ülkemizde rüya görmekten çok masal dinlemek ve uyutulmak alışkanlık haline geldiği için naçizane kıssa’dan hisse bir masalı sizlere aktardım.
“İnsan neslinde bir çok kötülükler görüyoruz ve bunların tabiat tarafından verilmediğini farz etmek için bir sebep de bulamıyoruz. Bakıyorum da, içlerinde en çok Allah korkusu taşıyan ve pek şefkatli olan ana-babalar çocuklarına ihlaslı olmayı öğretmek için her türlü gayreti sarf ediyorlar, ama çocuklarda ki intikam duygusunu, övülme isteğini, kumar hırsını, gayri meşru aşk arzusunu yine de bastıramıyorlar!
“Hür düşün, gerisi sana verilir. Hür düşün, bilgi ağacının meyvesini tadarsın. Ama bu arada cesaretsizler, ufak ruhlular, dünya cennetinin dışında, karanlıklar içinde yüzmeye devam edeceklerdir”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.