DÜŞÜNÜN (!)
Bir adam düşünün;
Bu adam nasıl şaşırıp, zekasını toplamasını bilmiyor. Kafasına gelen bir fikri alıyor, sonra onu bırakıp daha başka bir şeye, oradan da bir başka vadiye dalıyor. Kendi kaprisinden başka bir şeye kulak asmıyor. Mantığa, tefekküre, zerre kadar önem vermiyor ve böylece hepimizle alay ediyor.
Bu kadar geniş bir dolaşmadan sonra artık asıl konumuza dönecek ve yolculuğumuzun sonuna kadar onu adım adım takip edeceğiz…
Tabii bu arada önümüze başka bir gündem çıkmazsa…
Konu dışı şeyleri övmek üzere konu dışı bir bahis’i gündeme getiren adama ne denir? Ne olağanüstü imajlar, ne akıl almaz çılgınca şeylerdir o yaptıkları...
“Akıl bir tilkidir ki ininden çıkaramazsanız boşu boşuna avlamaya çalışmış olursunuz. O bir sütlü kahvedir ki dibine yaklaştıkça daha lezzetli olur. O bir tavuktur ki zevksiz gıdaklamalarına hoş karşılamalıyız. Çünkü; ardından yumurta gelecektir. Akıl bir fındıktır, iyi seçmezseniz hem bir dişinize mal olur, hem de size sadece bir fındık kurdu verir.”
Ne çılgınlıktır bu böyle, her şeye hücum etmek, her şeyi yıkmak ister!
Türk’e, Atatürk’e, Cumhuriyet'e, üniter yapıya ters düşmektedir.
Kendisiyle beraber olmayan her cinsten görüşlere sahip kimselerle de arası iyi değildir.
Onlar ya Darbeci, ya Ergenekoncu, ya Balyozcu, ya da Paralelci ve Pensilvanyacı, ya da vesayetçi...
Okşarken birdenbire isırmayacağından katiyen emin olamazsınız. Zapt edilmez heyecanlara kapılıp, şuna buna öfkelenir, ona buna hakaretler yağdırır.
Ya o devamlı imajları, o alayları!
Bunların hiçbirinde bir son yoktur.
O yırtıcı nüktelerine ne demeli!…
“İyi bal elde edebilmek için sanki arılarınızın kanatlarını kesip, onları kovanlarına hapsetmemiz mi lazımdır? Zira arılar kırlara ve bahçelere istedikleri gibi özgürce yayılmak ve istedikleri çiçekten bal toplamak isterler."
On’da hem özümleyici, hem de yaratıcı zeka vardı.Kabında duramaz bir adam olduğu için, kendisi için çizdiği bu yoldan yine kendi hevesiyle çıkıyordu. Benzetmeler hayaller içinde yüzüyordu. Analitik bir yol takip etmek, yani adım adım gitmek üzere bir işe başlar, sonra birden bir sezginin kanatlarıyla uçmaya koyulurdu. Bir şeyi en güzel mantık kaidelerine göre izah etmeye başlar, sonra birden müthiş bir acelecilikle, evvelki yolu bırakırdı; Önüne bir engel çıktığı için değil, sırf huyu öyle olduğu için. İnatçıydı, bir şeyi tekrar tekrar ileri sürerdi, sabırsızdı, hiç beklemez ve ele aldığı şeyin daha girişini bitirmeden sonuçlarını söylemeye kalkardı. Yeni, cüretli, paradoksal şeylerin peşindeydi. Bir sürü yanlış arasında bir doğru keşfeder, ve bunu kendi adına cümle aleme ilan ederdi. Eskilerdeki denge onda hiç yoktu. Ele avuca sığmaz, deli denecek kadar asabi, hiçbir şeyle tatmin olmayan biri idi. Bir şeyler ispat etmekten, yaptığı icraatları düzeltmekten, fikirlerine berraklık kazandırmaktan, taraftarlarına kendi yönetim şeklinin ne harika şeyler olduğunu telkin etmekten hiç bıkıp usanmazdı. Kolay kolay baştan atılacak biri değildi. Mütehakkim, öfkeli bir adamdı; Kendisini büyük bir devlet adamı ve Ortadoğu’nun eş başkanı olduğu halde çağdaşları tarafından fark edilmediğini düşünüyor ve buna üzülüyordu. Bu yüzden, onlara inandırabilmek için iki misli gayret sarf etti; Onlarla savaştı, kendisiyle savaştı. Yapması gereken şey onlara kendisinin bütün sırrını yani yeni Türkiye’yi göstermek, kendisine göre doksan küsur yıllık karanlığa son vermekti.
İlim; İnsanın insan tarafından yaratılışı ve bu yaratılışın yine insan tarafından kayda geçirilmesi demektir.
Zavallı koca adam! Kimse onu anlamadı, dinleme zahmetine bile katlanmadılar. İleri sürdüğü yeni Türkiye fikri o çevredekilerin anlayamayacağı kadar ilginç ve korkutucuydu.
Bize sunduğu yeni Türkiye, altın dal, kabul edilmedi. Hala işittiğimiz çığlık layığını bulmamış bir ruhun feryadı. İşte bu yüzdendir ki ihtiras, nefes alamayacak kadar düşünce yükü altında ezilen cümleleri kanıtlandırabilmek için akil adamları, trolleri ve yandaş medyası ile ha bire uğraşıyor.
Her şeyi bir anda ispat etme telaşı içinde, kendini yeteri kadar ifade edemediği fikriyle daima aceleci gayretlerle, halkına yeni Türkiye!yi sunuyor ama onlar buna kayıtsız kalıyordu. Hayatı ve hayatları sayısız duygu çeşitleriyle canlandı. Zenginleşti, ezilmişlik, kurutulmuşluk, kenara atılmışlık duydular. Boşuna çığliklar atan yalnız bir adamın ölümcül ızdırabını duydu. Allahın inayetini bu kadar uzun bir zaman beklemekten daha acı ne olabilirdi ki?
Sonra her şeyi itiraf etmek, kalbi o ağır yükten kurtarmak zamanı geliyordu.
Bakın mucizeye...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.