KAPI GICIRTISI
Sevgili dostlar;
Yemin ederim hastalıklı bir zihin gelişimi var. Bu tür ‘aydın’ geçinenlerin tümü mıymıntı ve bir sürünün koyunları gibi birbirinin aynı!
Her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır.
Hem de tam anlamıyla gerçek bir hastalık!
Ama siz hiç hastalıklarıyla övünenleri bir de üstüne üstlük efelik taslamaya kalkışanları gördünüz mü?
Gelin görün ki, oluyor böyle şeyler!
İnsanlar hastalıklarıyla övünüyorlar ve caka da satıyorlar.
Tanıdığım biri vardı. Şarabın iyisinden, kadının güzelinden, siyasetin mecazen iğnesinden anlamasıyla övünürdü. Kendisi emekli bir muallim, biraz gazeteci, birazcıcık köşe yazarı, başarısız bir siyasetçi!
İsmi lazım değil, kerameti kendinden menkul ama kendi çıkarlarını korumayı, öç almayı, futbolda hep on numaralı formayı üstüne geçirtmeyi bilen bir insan...
Bu adam;
Gerçi sırası gelince öküz gibi böğürüp, bu böğürtüyle belki büyük bir kazanç sağlamayı başarmıştır amma!
Bir zorlukla karşılaşmayı hissettiği anda siniverir adeta saklambaç oynar. Kırk adet çalımından otuz dokuzunu gösterir, kırkıncı çalımını göstermez kendine saklar, aldatmaca, göz boyama ve el çabukluklarından bulanık bir dünya yarattığını bile-bile, kime neden saldırdığını, eleştirdiğini, gücendirdiğini kestirmeden bütün bu aldatmacalar, karışıklıklar arasında konuşu da konuşur, yazar da yazar!
Kah…
Kah…
Kah…
Güleyim bari…
Tam bir kapı gıcırtısı…
Bu kapı gıcırtıları ‘topraktan ve halkın özünden kopmuş’ bir insanın gıcırtılarıdır.
Bu gıcırtılar gittikçe çirkinleşir, sonunda pis bir hırçınlığa dönerek günlerce, yıllarca sürüp gider.
Bu insanlar;
Gıcırtılarıyla, kendisine siyaseten bir yarar sağlamayacağını, hem kendine, hem de başkalarını boşu boşuna üzüp, rahatsızlık vereceğini, önünde el pençe diz divan durduğu, el etek öptüğü kimselerle yakınlarının, bu gıcırtıları dinlemekten bıkarak artık kendisine inanmadıklarını bilir.
Hem de herkesten çok!
Küçülmesinden bile tat bulmaya kalkışan bir adamın kendisine ufacık bile olsa bir saygısı kalabilir mi?
Haydi siz söyleyin!
Bir kerecik olsun akıl dışıcılığı bir kenara koyarak, ilk sebebini aramadan, uzun boylu düşünmeden, körü körüne duygularının akışına bırakarak yaygara koparan bu adamın sonu bence sabun köpüğü!
Ünlü Kleopatra;
Odalıklarının göğüslerine altın iğneler batırmayı sever, onların çığlıklarından, kıvranmalarından zevk alırmış diye bir rivayet dolaşır literatürde…
Şimdi ise insanlar biri birilerini mecazi anlamda iğnelediklerine göre;
Can sıkıntısından insanlar neler-neler uyduruyor öyle değil mi?
Zaten altın iğneler can sıkıntısından batırılmaktadır.
Daha bu kadarıyla kalınsa çok çok iyi…
İşin kötüsü;
Bakıyorsunuz altın iğnelere sevinenler bile çıkıyor, reklamın iyisi kötüsü olmaz diye!
Bir kerecik efelik yapmaya kalkışan bu kapı gıcırtıları sakın buna sevinip, böbürlenmesinler. Çünkü nasıl olsa başka bir yerde pes edeceklerdir. Onlar için belki söylenecek son söz, ‘sabun köpüğüdür..’
Sonuç budur.
Yaygara kopartan, kapı gıcırtılarına sabun köpüğü gibi yok olup gidecekleri için dikkate almasak, önemsemesek daha iyi ederiz bence!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.