MANKURT PAKET
(Geçmişi elinden alınarak köleleştirilmiş insanlar paketi)
Reform Paketi olarak adlandırılan demokratikleşme paketi, kapalı kapılar ardında, bazı gazetecilere akreditasyon uygulanarak soru cevap bile sorulmadan açıklandı.
OLMADI SAYIN BAŞBAKAN, OLMADI!
‘Demokratlaşmak her şeyden önce ‘DEMOKRAT’ olabilmektir’
Çoğulcu ve demokrat bir olguda, siyasal ve sınıfsal düşmanlık kavramı yoktur. Bir yandan düşmanlar açıklanıp, savaş ilan ederek, bir yandan da demokrat olunmaz.
Oy toplamak düşüncesiyle "genellemeler" yapılarak hele Türkiye gibi kural olduğu bir ülkede demokrasi adına bir yere varılamaz. Ancak, yanlış anlamlara, yersiz komplekslere ve bundan kaynaklanan ölçüsüz tepkilere hareket yönlendirilmiş olur.
Biz hem onunlayız, hem ötekinleyiz, hem berikinleyiz yaklaşımın sonucu demokratlık iddialarını hiç istenmedik yerlere götürebilmiştir.
Kendi içine karşı ve kendi dışına karşı demokrat olmaksızın Türk ilinde demokrasinin yaklaşımları gerçekleştirilemez.
Türk sosyal demokrasisi, sosyal demokrasinin temel yaklaşımlarını ciddiye almak durumundadır. Muhatabına göre demokrasinin şu yada bu yönünü ortaya çıkarmakla ideolojik belirsizliklere sığınarak, işçiyle konuşurken sadece "eşitlikten" işverenle konuşurken sadece "uzlaşmadan" söz ederek, hiç bir yere varılamaz.
OLMADI SAYIN BAŞBAKAN OLMADI!
Yenilik, devletleri en fazla rahatsız eden meselelerin başında gelir. Değişiklik nasıl olursa olsun kötülüğü ve zorba güçleri de peşine takıp getirir. Tıpkı bu pakette olduğu gibi.. Tek bir parça bozulunca onun yerini doldurmak kolaydır.
Bir şeyin özündeki bozulma ve çürüme eğiliminin bizi ilkelerimizden uzaklaştırmasına da karşı koyabiliriz. Ama kocaman bir yapı olan Türk toplumuna yeniden şekil vermeye çalışmak, bu kadar büyük bir çınarın, bu kadar büyük bir yapının, temellerini değiştirmeye kalkmak, düzeltecek yerde silip süpürmek, ufak tefek kusurları toptan bir kargaşayla düzeltmek, hastalıkları ölümle iyi etmek, "devleti değiştirmekten çok yıkmak isteyen" kimselerin işidir.
Dünyanın birden düzelmesi beklenemez. Ama insan kendini sıkan şey karşısında o kadar sabırsızdır ki, her ne pahasına olursa olsun ondan kurtulmak ister. Andımızın kaldırılması gibi onlarca örnek de gösteriyor ki dünya dertlerine böyle çabuk çare aramaktan hep zarar görür. Halinde genel bir iyileşme olmadıkça, bir an dertten kurtulması iyileşmesi demek değildir. İnsan varoluş itibarı ile aceleci olduğu için her şeyi kapalı kapılar ardında halletmek ister. Buda onun altından kalkamayacağı sorumluluklar gerektirir. Her şeyi bir anda halledeyim derken, birde bakar ki her şeyi berbat etmiş olur. Eğer değişim, yenilik, reform, paket adına ne derseniz deyin yavaş ve sindirilebilir olmazsa, toplumsal mutabakatla olmazsa, toplumsal çıkmazlara ve bunalımlara yol açar ki, böylelikle kaş yapayım derken göz çıkarmış oluruz.
Her şeyde olduğu gibi yiğitlikte de bir sınır vardır. Bu sınır aşıldığı zaman zarar bölgesine girmiş olur. Kişi sınırların nerede başlayıp nerede bittiğini bilmezse, yaptığı şey yiğitlikten çok acelecilik, inatçılık ve delilik olabilir. Savaş bilgilerine göre elde tutulamayacak bir kaleyi, savaşta inatçı bir ısrarla savunan kimseye ölüme varan cezalar verme geleneği bu düşünceden çıkmıştır.
Bir başka yandan, bazı komutanlar kendileri ve %50 güçleri hakkında ne kadar çok güvene sahiptirler ki, muhaliflerin kendilerine direnmek isteyebileceklerini düşünmezler. Direnen olursa, hepsini ya biber gazıyla, ya TOMA’yla, ya da palayla müdahale ederler ve gidebildikleri kadar böylece devam ederler. Ortadoğu krallıklarında, meydan okumalarda ve teslim ol çağrılarında, gurur, kendini beğenmişlik ve güven gözlemlenebilir.
Ama her şeyin ötesinde, silahlı bir yargıcının eline geçmemeye çalışılmalıdır.
Bu pakette tanımlanan demokratikleşme veya "çoğulculuğun" komünist model içindeki bir çoğulculuk izlenimi verdiği, mutlak bir "hak" kavramı yerine "menfaat" sözcüğünü tercih ettiği, toplumdaki değişik menfaatlerin temelde uyumlu olduğu, dolayısıyla tek bir partinin, tekçi yönetimin bu uyumlu menfaatlerin tek başına temsilinin mümkün varsayıldığı görülmektedir. Yani, buradaki demokrasi kavramının Türk- İslam sentezinin klasik söylemindeki demokrasi olmadığı açıktır.
Demokrasi, demokratikleşme paketi aracılığıyla bir şeyler bir yerlere monte edilmek isteniyor ama neyse!
Türk demokrasisi, bizim tarihimizdeki çeşitli oluşumların, düşünürlerin, tefekkür sahiplerinin ve devlet adamlarının, geleneklerin, göreneklerin, inançların beklentileri yansımasını da kendi Türk kimliğinde bulabilir. Toplumların bugünden yarına oluşamayacağını, bir tarihsel sürecin uzantısı olduğunu görebilir, bunu değerlendirebilir.
Türk-İslam adalet ve dayanışma geleneğinde, Anadolu felsefesinin insancıllığın da, Fatih Sultan Mehmet'in hoşgörüsünde ve bilime saygısında, Genç Osman'ın ilericiliğinde , Kuvay-ı Milliye'nin vatanseverliğin de ve cesaretinde, Mustafa Kemal ATATÜRK'ün milliyetçiliğinde ve bağımsızlığında, Türk demokrasisinin günümüzde taşıyacağı özelliklerden çoğunun tarihsel birikimini görmek mümkündür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.