DAHA NE KADAR BEKLEYECEĞİZ?
Türkiye’ de beş önemli değişiklik yaşanıyor.
* * *
Birincisi: Politikada ahlaklı kalmak için çırpınanlara seçmen enayi gözüyle bakıyor, bir şekilde tavsiye ediliyorlar.
İkincisi: Toplu sözleşme masasında işçilerin ekonomik ve sosyal haklarını sonuna kadar savunabilecek sendikacılar devri kapandı. Sendika ve sendikacılık siyasi iktidarların piyonu durumuna geldi.
Üçüncüsü: Dürüstlüğün temsilcisi bürokratlarda yok artık. Onların yerine holdinglerin, büyük finans çevrelerinin ajanları ile kamunun kendileri için kullanabilen ahbap çavuş gurupları aldı.
Dördüncüsü: Bağımsız ve mütevazi basın ile yalnızca ve yalnızca kalemleriyle geçinen gazeteciler de yok. Onların yerlerine, hükümetten veya birilerinden aldığı kredi ile yaşayan dev medya organizasyonları ile kiralık köşe yazarları ve TV yorumcuları aldı.
Beşincisi: Vergisini ödeyenlerin sayısı, ödemeyenlere kıyasla çok azaldı.
* * *
Peki, dürüst politikacı, dirayetli sendikacı, namuslu bürokrat, yüreğini beynini kiralamayan kalem erbabı ile vergisini ödeyen iş adamı yok mu?
Var; Ama bu insanlar istisnai bir elin beş parmağı kadar az!
‘Politikacı-Bürokrat-Vurguncu’ üçlüsü hemen her dönemde ittifakını sürdürüyor.
Bu üçlü parti bana göre ülkenin en güçlü partisi!
Parlamentoda yer alan en etkili gurupta bu menfaat partisinin üyeleri!
Peki, bunlar uzaydan mı geldi?
Hayır, bu kişiler her dönem iktidar olan üçlü parti mensupları şimdilerde yasaklanan, özlem çektiğimiz ‘Türk’üm, doğruyum’ sözünü ilkokul önlerinde söylemişler, yerli malı haftalarında şiirler okumuşlar, İmam Hatip okullarında yüce dinimizi ve Kuran-ı Kerim’i öğrenmişler. Ama o çocukluk yıllarında söylenen, okunan, öğrenilen sözlerden, hiç eser yok şimdi!
Bir toplumda siyasi sınıf ve yönetici kadrolar çürümüş ve yolsuzluk batağına batmışsa, o toplumun tabanı ‘çürük’ demektir. Ortada yoz siyasi sınıfla, suç ortaklığı yapan bir halk vardır. Ya ufak tefek yolsuzluklarla, makarna, pirinç, bulgurla o da yolunu bulmaktadır ya da boş vermektedir veya bir gözünü kapatıp, başını öte yana çevirmektedir.
Bizde, ‘Toplum Ahlakı’ ikiyüzlüdür.
Zamanı gelince bazı şeylere göz yumulur;
Arkasından da ‘vay ahlaksızlar’ diye veryansın edilir.
Bu noktaya geldiysek eğer, içinde yaşadığımız toplumun da sorumluluğu var.
‘Bu topluma bu siyasetçi işte!’
Ne acı bir söz öyle değil mi dostlar?
Ama Türkiye Cumhuriyeti zor şartlarda tarihi bir zorunluluk ve ecdadımızın bize son kutsal emaneti olarak kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkma hakkımızı kullanmalıyız. Yeni bir beyin, yeni bir yürek ve yeni bir pençe için daha ne kadar bekleyeceğiz?
Kartalı birkaç beyni sulanmış ile yüreği kararmışın yüzünden ölüme mi terk edeceğiz?
Yoksa yeniden yükseklerde, daha yükseklerde uçurmanın haklı gururunu mu yaşayacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.