Kuzey
KUZEY
Yazar: Burhan Sönmez
Yayınevi: İletişim
Alanı: Roman
Kuzey romanı Burhan Sönmez'in okuduğum üçüncü kitabı.
Yazarın üslubu, kurgusu, kelime haznesi ve birikimiyle okur için çekici ve bu yönüyle büyük farkındalık oluşturuyor.
Kuzey, güzel bir roman olmanın ötesinde insanların hayata anlam arayışlarına katkı sunacak bir derinlikte kaleme alınmasıyla da çok önemli..
Büyük babasının Kuzey hakkında olumsuz yargısına rağmen Aslem'in, bu kişi roman kahramanı Rinda'nın babası oluyor.
Onun hikayesi çıktığı yolculuğun sonunda köylerine çıplak cenazesinin gelmesiyle başlıyor.
Rinda'nın babasının ölümünü anlamak, yolculukta neler yaşadığını öğrenmek, yaşadığı olayları çözümlemek, babasının öldürülmesinin sırrına vakıf olmak üzerine yaptığı Kuzeye yolculuk ve kendi yolculuğu esnasında yaşadıklarıyla devam ediyor.
Romanda ”İyi ile Kötü”nün içeriği, gündelik hayat içinde sık sık kullandığımız bu kavramların hayatımıza etkisinin sorgulandığına şahit oluyoruz.
Bu sorguda, ‘Bilenler meclisi’ gibi fonksiyon icra eden ve bir sarayda geçen;Hayat,varlık,ölüm, aşk,iyilik,kötülük üzerine yapılan yorumlar romana felsefi derinlik kazandırdığına şahit oluyoruz.
Rinda'nın yolculuk süresince karşılaştığı olaylar, ilgi ve merak uyandırmasının ötesinde okurda ‘büyük sorular’ hakkında zihni çabaya göstermeye vesile oluyor.
Bu yönüyle ortaya koyduğu zenginlik ve farkındalık, Burhan Sönmez’i okunmayı hak eden bir yazar olarak karşımıza çıkarıyor.
Onun, gerçekte okurunu edebiyat üzerinden beslediği ve zihni zenginlik kazandırdığını söylemek mümkün ve hatta bunu yapmak bir hakkı teslim etmektir.
Yazar bu övgüyü hak etmektedir.
Şimdi kitaptan bir bölüm aktaralım.
“Yaren,önündeki kiraz tabağını Rinda'ya uzatırken ‘Güzelmiş,’ dedi. Ama Rında kirazlara dokunmadan tabağı yavaşça Ose'nin sehpasına bıraktı,sonra söze başlayan Seydigül'e baktı.
‘Aşk bizi coşturup ruhumuza başka bir pencere açarken,varlığın sırrına erdiğimizi hissederiz. Maddeden oluşmuş bu dünya bir hapishanedir bizde,bundan kurtulmak isteriz. Derler ki,yükseklerdeki gerçekliğin farkına üç yolla varılır:Uyku,ölüm,bir de aşkla. Uykuda başka bir dünyaya göç etmek,bize günlük hayatın tek gerçeklik olmadığını gösterir. Ölüm,uykunun sürekli halidir. Aşk ise,bizi bizden alan,etrafımızdaki varlığa başka bir gözle bakmamızı sağlayan büyüdür,ama ne uykudaki rüyaya ne de ölüme benzer,aklımız hala bu dünyanın sınırları içindedir. Bu yüzden aşk,varlığı aşıp,başka bir evren bahçesine geçmenin en yakın imkanıdır,denir. Benim şüpheye kapıldığım yerde burasıdır.’
Jani'nin eli şerbet dolu kadehte durdu.
Seydigül, ‘Aşk,bedenimize mi yoksa ruhumuza mı aittir?’ diye sürdürdü. ‘Bedenimiz bize korku gibi,arzu ya da aşk gibi dünyevi duygular yükler. Sürekli bunlarla uğraşmaktan kendimiz dışında bir şeyle ilgilenmez hale geliriz. Düşünmeye,büyük sorular sormaya dermanımız kalmaz. Buradaki kardeşlerin tarif ettiği aşk bundan ötedir,farkındayım. Ama varlığın anlamını merak ediyorsak,sadece hissederek varlığın özüne ermek mümkün olur mu? Aşk bize yeni bir bilgi sunmaz, belki bu karanlık dünyadan kurtulmak gerektiği düşüncesini doğurabilir sadece. Daha ötesini söylemez. Evrenin en büyük cevheri akıl,onun yemişi ise bilgidir. Kardeşler! Akıl bilmezse, kalp hiç bulamaz.’
Herkes içkisini yudumlarken, Kartal söze girdi.
‘Evrende her şey bir merdivenin basamakları gibi birbirine bağlıdır. En allta cansız varlıklar,üzerinde bitkiler,sonra hayvanlar yükselir. Hayvanların yetisi bitkilerden,bitkilerin yetisi ise cansızlardan daha gelişkindir. Her basamağın algısı kendisiyle sınırlı kalır,kendinden aşağıdakileri kapsarken,üstündekini anlayabilme gücü yoktur. Cansız varlıklar bitkileri,bitkiler hayvanları,hayvanlarda insanları anlayamaz, çünkü hepsinin varoluş biçimi farklıdır. En tepede bulunan insan,bütün bu varlıkların bilgisine sahiptir. Ama ya onun üstünde başka bir basamak varsa,gücü bulunduğu seviyeye sınırlanmış olan aklımız bunu nasıl kavrayabilir?...”
İyi okumalar
Sayfa 143-144
***Okundu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.