Kadınları Sevmeyin!
Kadın cinayetlerinden ve Covid'den başka bir şey yazamaz hale gelmek ne acı. Bir günde üç kadını birden yitirmiş olmak, insanda yaşama sevincine dair bir şey bırakmıyor değil mi? Ama bu duyguya yenik düşersek, savaşamayız ve insan olabilmenin yolunu bulma umudumuz da kalmaz. Gücümüz yettiğince tepki verip, yaşama sıkıca tutunacağız ki kimse bizi yaşamdan koparmanın kolay bir iş olduğunu sanmasın. Tüm cinsiyetçi yaklaşımlara ayak diremenin tek yolu inadına bir adım daha önde olup kadınların sindirilemeyeceğini her yeni kurban da korkmak yerine daha çok güçlendiğimizi hissettirebilmemizden geçiyor.
Özgecan'dan sonra kaçıncı yakılarak can veren kadınımızdı Aylin Sözer sayıyı takip etmekte ben bile güçlük çekiyorum. Ve artık git gide bir kadın cinayetinin gündem olabilmesi için sadece öldürülmüş olması yetmez hale geldi. İllaki vahşice şeyler yaşamış olsun ki gündemin en tepesine oturabilsin. Yoksa gerçekten ölen biz değilsek bizden biri değilse ölmüş olmasını umursamıyoruz. İstanbul'da Aylin Sözer, Malatya'da Selda Taş. Gaziantep'te Vesile Sönmez idi. Öbür gün kuzenimiz, başka gün kapı komşumuz ve günün birinde de biz olabiliriz.
Böyle bir keşmekeşliğin içinde sürekli aynı filmi izleyen kurbanların hemcinsleri olmaktan nefret ediyoruz. Kimse bunun çözümsüz olaylar silsilesi olduğunu yutturmaya çalışmasın bize çünkü bir çözüm var. Ama uygulamaya geçemeyen acizler sürüsüyüz ki hala yitiriyoruz. Çözümün adının ne olduğu fark etmez. İster İstanbul Sözleşmesi ister başka bir şey. Biz sadece çözüm istiyoruz.
Bunu başarmış diğer ülkeleri (İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç) örnek alıp onlar neyi değiştirse aynını uygulamaya geçmek insan hayatından daha önemli olmamalı. Bu ülkelerde bizim ülkemize oranla 14 kat daha az kadın cinayeti işleniyor olmasına rağmen nasıl son bulmasını sağlayabilecekleri yönünde çalışma yapmaya devam ediyorlar. Ama biz hala önce çalışmaları bitiremedik. Bu kadar mı işe yaramazız. Çocuklar annesiz kalıyor, annesiz kalıp hayatları boyunca cinayete kurban gitmiş bir annenin evladı olmanın acısıyla yaşıyorlar üstelik bunu en az anneleri kadar çok sevdikleri babaları ya da bir başka aile üyeleri yapıyor. Bununla yaşamak zorunda değiliz. Bu ülkeyi bu vahşetten kurtarabiliriz. Yeter ki değiştirmeye çalıştığımız başka şeyler gibi bu konuyuda ciddiye alıp önceliklerimiz arasına koyalım. Hiçbir şey yapmadan bekliyoruz. Beklediğimiz şey zaman değil, para, güç adalet, hukuk değil beklemekte olduğumuz şeyin adı ölüm.
Mine Mulcar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.