UZUN VE SAĞLIKLI YAŞAM ŞEHRİ NAZİLLİ
Bu imajı, çalıştılar çabaladılar, bir yere taşıdılar. Katkısı olan her yiğide yürekten saygımı sevgimi iletiyorum. Özellikle fikri ortaya atanlardan, istatistiklere bakanlardan, bunu yayanlardan ve yazanlardan hepsine teşekkür ediyorum. Nazilli’miz bir gün, muhakkak bir yerlere taşınacak bu imajı ile..
Ne yazık ki sanayi şehri olmayı beceremedik. Çünkü küçük olsun bizim olsun istedik. Gelmeyi düşünen sanayicileri bırakınız; TSE’nin tarım makineleri laboratuarı için gerekli 5 dönümlük araziyi bile veremedik geçmişte..
Üniversite şehri olmayı da beceremedik.
Açılan bazı fakültelerin bile yaşamasını sağlayamadık. Biliyorsunuz üç fakülte olmayınca o yerleşkede üniversite açılamıyor.
Senelerdir biz Nazilli’de üçüncü fakülteyi bırakınız, ikinci fakülteyi bile açamadık.
Şehrimize gelen bazı yüksek okulların gelmesi için verdiğimiz sözleri yerine getiremedik.
Gittiler.
Hacettepe’de bulunan, Sosyal Bilimler Fakültesi’ni açmaya gelen profesöre bile, ders vermeyerek gitmesini sağlayan dekanlarla biz mücadele ederken, yöneticilerimiz ayakta uyuduğundan, o fakültede kapandı gitti.
Şimdi tek ümidimiz kaldı:
UZUN VE SAĞLIKLI YAŞAM ŞEHRİ OLMAK.
Çalışmalar bu tempoda giderse ve emin ellere teslim edilmezse ve buna inananların elerinde yürümezse, Nazilli’miz ‘Uzun yaşayıp ölümü bekleyenlerin şehri’ olmaya namzet bir şehir olacaktır.
Yöneticilerimiz, öncelikle üretimi bilmek zorundalar, onun zorluklarını anlamak hatta yaşamak zorundalar. Köylünün ürününün değerinde satılmasını sağlamak zorundalar. Ticareti, pazarlamayı, yaşamış olmalılar. Memur mantığı ile yönetici olursanız ya ay sonunu maaşınızı almanızın özlemini çekerek günleriniz geçirirsiniz, ya da dolaylı yollardan gelen paraların büyüsüne kapılır, nasıl geldiğini, nelerin döndüğünü bile, düşünmeden yaşarsınız.
Yaptıklarınızı bir şey zannedersiniz, ayaklarınız yerden kesilir.
Nazilli’mizin girişinde gördüğünüz totemlerde, uzun yaşam şehrinin ürünlerinin resimlerini görürsünüz.
Otogara girer o ürünlerle birlikte yaşlı, ninelerimizin, dedelerimizin, resimlerini de görürsünüz. Başka ne var?
O ürünleri alacağınız yer var mı?
Telefon ya da internetten satın alabileceğiniz mağazalar var mı?
Bir cevap vereniniz, var mı efendiler?
Koca bir soluk aldıktan sonra cevabınız; YOK. Değil mi?
Şimdi kendinizi aşağıdaki anlatacağım kişinin yerine koyunuz.
Dışarıdan geldiniz, Nazilli’den geçiyorsunuz, kısa bir süre oto gara uğradınız. Resimleri yazıları gördünüz ve Bende uzun ve sağlıklı yaşamak istiyorum dediniz.
Onların yediklerinden yiyeyim. Onların içtiklerinden içeyim. Bende onlar kadar uzun ve sağlıklı yaşayayım dediniz.
Etrafınıza baktınız bu ürünleri satan ve bu konuda bilgi broşürcükleri dağıtan yer aradınız.
Yok.
Aradınız, taradınız, koca oto garı dolaştınız birkaç incir paketinden başka bir şey bulamadınız.
Sordunuz, ben bunları nereden bulabilirim dediniz. Cevap alabileceğiniz bir yetkili, yok.
Ve Nazilli’den geçen, kısa süreli konaklayan ve bizim uzun ve sağlıklı yaşantımıza özenen birisi olarak. Kocaman bir küfür salladınız.
Ve dediniz ki:
Allah cezanızı versin geri zekalılar!
Satmadığınız ürünlerin, reklamını neden yapıyorsunuz?
Kendi yediklerinizin resimlerini, bize nispet olsun diye mi, buralara asıyorsunuz?
Sadece kendinize mi Müslümansınız?
Neden bu ürünleri satacağınız ve para kazanacağınız mağazalarınız yok?
Daha da ileriye giderek şunu da dersiniz:
Ulan sizin uzun yaşamanız bizim için çok mu önemli aptallar demez misiniz?
Biraz acımasız olduğumu biliyorum. Ben bu yazdıklarımın çok daha fazlasını dışarıdaki dostlarımdan duymanın üzüntüsü ile onlara defalarca arkalarından paketler göndererek, bu açığı kapatmaya çalıştım.
Bu eksikliğin giderilmesinin, köylümüzün doğal ürünlerinin satıldığı, köylümüzün zengin olduğu düzeni kuracak, beyinlerin iş başına gelmesiyle olacağına inanıyorum.
Bu şehrin uzun ve sağlıklı yaşam şehri olmasını istiyorum.
Uzun yaşayıp ölümü bekleyenlerin şehri olmasını değil!
Saygılarımı sunuyorum.