Dr. Evren Gökçe

Dr. Evren Gökçe

Aydınoğulları Beyliği Nasıl Bir Devletti?

Aydınoğulları Beyliği Nasıl Bir Devletti?

Değerli Nazilli Havadis Gazetesi okurları,

Yazımıza başlamadan önce Ramazan-ı Şerifinizi tebrik eder, bolluk bereket ve nimet ayı olan bu kutsal ayın hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ederim.

Geçen yazımızda sadece beyliğin değil Türk tarihinin en önemli isimlerinden birisi olan Bahaüddin (Dinin değerlisi, Bahtı talihi açık ve aydın!) Gazi-yi Rabbanî (Allah için gaza eden, Allah’ın seçkin askeri,) Umur Bey Gazi’ye değinmiştik. Bir süredir tedavi için Aydın’da bulunuyordum. Mimar Sinan mahallesinde yer alan ve Sultan Alparslan’ın büyük bir heykelinin bulunduğu Alparslan Meydanı’nın etrafındaki sokaklardan birisinde yürürken, siteler arasına sıkışmış küçük bir parka rastladım: Gazi Bahaüddin Umur Bey Parkı!

Kimse kusura bakmasın ama ne kadar gülünç ve utanç verici!

Elbette Türkiye’nin yolunu bizlere açan Sultan Alparslan’ın her yere ismi verilmeli heykeli dikilmelidir. Ya Aydın’ı fetheden, Türk denizciliğinde adını tarihe altın harflerle yazdıran, Yunanistan’dan Romanya’ya gittiği her yeri titreten, Bizans yada daha doğru ismiyle Romalıların ( İstanbul halkı kendisini Romalı olarak görürdü. Bizans kavramı sonradan oluşturulmuş uydurma bir kavramdır. Hatta Doğu Roma bile bir anlam ifade etmez, doğrusu Roma’dır. Yani İstanbul halkı Yunan kökenli Romalılardır, Yunanca konuşurlar biz onlara Rum deriz. Rum Arapça’da Romalı ve Roma anlamına gelir. Örneğin Kurân-ı Kerim’de bulunan Rum Suresi bizim Bizans dediğimiz devletle Sasaniler arasında yapılan savaşı ele alır, Rumların yani Roma’nın yenildiğini ancak mucizevi şekilde üç ila yedi yıl arasında galip geleceklerini söyler. Bu esnada başkent İstanbul olan devlet Rum devletidir yani Roma’dır.) adını duyduğunda korkudan titredikleri bir isim olan Gazi Umur Bey’in ismi bu kadar göz ardı mı edilmeliydi.

Diyelim ki, Efeler Belediyesi bu konuya gereken özeni göstermedi. Ya biz Nazillililer? Ne yaptık. Şu Nazilli’de dikkate değer bir Umur Bey hatırası var mı? Bir mahalleye, bir meydana ismi verilse ne olur? Ne kaybederiz? Elin batılısı, kendi tarihlerinde vatanları için bir ok atmış adamları bile unutmazken biz, düşmanlarının Deniz Tanrısı Poseidon’a benzetecek kadar korktukları ve saygı gösterdikleri, varlığı nedeniyle özel bir deniz haçlı seferi düzenlenen Umur Bey’e gereken önemi ne kadar gösterdik?

Allah aşkına! Şu Nazilli’de tarih adına, kültür adına ne kaldı!

Defalarca yazdım, Evranlı mezarlığı bir kültür sitesidir. İsimler, lakaplar, tarihte önemli rol oynamış Nazillililer (Bunlardan ikisi Milli mücadele yıllarının önde gelen isimleri Müftü Salih Efendi ve belediye Başkanı Hacışeyhzade Nuri Bey’dir ki, kabirleri çok kötü durumda. Kaç defa restorasyon istedik takan bile olmadı.)

Dokuzun Hamamı çürüyor! (Neymiş, geçmişinde kötü bir şöhreti varmış. Şimdi restore edilse, bir çay bahçesi olsa, namazdan çıkanlar ve buraya gelenler oturup tarihi bir ortamda huzur bulsalar, Nazilli ile ilgili ürünler ve kitaplar satılsa kötü mü olur! Eski şöhretini kim takar, unutulsun gitsin artık!)

Sümerbank çürüyor!

Arpaz Beyler konağı çürüyor!

Ve beni en çok üzen şey: Ali Molla Hanı çoktan tarihin sayfalarına karışmış. Eskiden buraya hayvanlarla gelirlermiş. Tam bir Osmanlı şehir içi hanıymış. Ama daha bir tane resmini bile görmedim. Düşünsenize bugün varolduğunu ve restore edilerek Nazilli’ye kazandırıldığını!

Her ne ise… Kusura bakmayın, bu konuda çok üzüntülüyüm. Yazının konusundan uzaklaştım.

Değerli okurlar,

Umur Bey, Mehmet Bey, Hızır Bey, İsa Bey ve Umur Bey’den sonra ün ve şöhretiyle ikinci sırada gelen Cüneyt Bey’in sultanlık yaptıkları Aydınoğulları Beyliği bir devletti. Evet, biz bunları özerk prenslik, lordluk gibi yapılar sanıyoruz ama yanlış. Bu beyliğe Aydın devleti de denebilir. Nasıl Türkiye Cumhuriyeti bir devletse Aydınoğulları’da öyledir. Başta, Uluğ Bey adıyla genelde büyük kardeşlerden seçilen sultanlar olurdu. Aynı durum Osmanlılar için de geçerliydi. Nitekim fetret devrinde Emir Süleyman Yıldırım’ın şehzadelerine “uluğ karındaşınızım taht benimdir” diyerek başkent Edirne’yi ele geçirmiş ve Çelebi Mehmet’le Musa ve İsa Çelebiler durumu kabul etmişlerdi. Çünkü Türk töresi bunu gerektiriyordu.
Aydınoğulları devleti ikinci başkentleri olan günümüzdeki Selçuk eski ismiyle Ayasuluğ’a yerleştiler ve hızla geliştiler. Ayasuluğ esasen ismini şehirde kalıntıları bulunan ve kilisesi yedi kutsal kiliseden birisi olarak Hristiyanlar için çok önem taşıyan Aziz San (yani st.) Teologos’dan almaktadır. Bu isim Agio Teologo, Aya Thologo, Altolugo, Altologo, Altolloch, Latologo gibi farklı söylenişlere sahiptir. Arap ve Osmanlı kaynaklarında ise Ayasuluk olarak değiştirilmiştir. Yukarıda, kilisenin bulunduğu yerde ikinci bir kale-şehir kurulmuş, antik Efes şehri terkedilmişti. Rumlar, Türk göçleri nedeniyle buralara sığınmışlardı.
Bu arada şunu söyleyelim. Aradaki din ve kültür farkı nedeniyle iki toplum arasında karışma çok az oldu. Müslüman olan Rumların varlığı pek fazla değildi. Bazı tarihçiler tarih boyunca bu oranı % 10 olarak nitelendirmektedir. Hele hele Aydın ve İzmir civarında ihtidaların fazla olmadığını düşünmekteyim. Bu ayrı bir araştırma konusudur, kesin hüküm vermek şimdilik zordur.

İzmir’in Umur Bey tarafından fethi, Aydınoğlu Devleti’ni oldukça zenginleştirdi, büyüttü ve geliştirdi. Umur Bey’in şehadetinden sonra onun kadar girişken ve kudretli beyler olsaydı belki de Osmanlıların rakibi olan büyük bir denizci devlet ortaya çıkabilirdi. Ama herşey İzmir kalesinin haçlıların eline geçtiğinden sonra geri alınması için yapılan hücümda Umur Bey’in anlına bir ok gelerek şehit olmasıyla değişti. Haçlılar ve Bizans yani Roma öyle bir rahatlamışlardır ki, muhtemelen kiliselerde şükür çanları bile çalınmış olmalıydı.

Osmanlılar’da Umur Bey kadar ünlü bir şahsiyet Yıldırım Beyazıt hariç Fatih Sultan Mehmed’e kadar görülmedi. Osmanlıların Aydınoğlu devletinden tek farkı Osman Bey’den Kanuni’ye kadar altın jenerasyon denen mareşal gazi padişahlar çıkarmaları, ve Balkanlar’da yayılmalarıdır. Ancak Aydın devleti bunu yapamadı. Haçlılarla bir anlaşma imzalayarak kendi kabuğuna çekilmek zorunda kalmıştı. Cüneyt Bey hariç diğer beyler yeterince atak olamadılar. Belki de şartlar bunu gerektiriyordu. Bilemiyoruz.

Beyliğin yani devletin en güçlü zamanlarında ünlü seyyah İbn-i Batuta Mehmet Bey’in sarayını ziyaret etti ve ne gördü tahmin edin? Yirmi kadar ipekli elbiseler içinde hizmetten sorumlu olarak sarayda bulunan Rum içoğlanları! Evet, Aydın devletinde devşirmeler kullanılmaya başlamıştı! Eğer devlet ilerleyen tarihlerde siyaseten var olsaydı muhtemelen bunlardan bazıları vezir, komutan ve idareci olarak devlette önemli rol oynayacaklardı. Hatta büyük tarihçi İsmail Hakkı Uzunçarşılı iç oğlanları teşkilatını Osmanlıların Aydınoğullarından gördüğünü söylemektedir!

Başka enteresan bir bilgi daha:

Önceki yazımda bahsettiğim üzere tam bir Aydınoğulları sevdalısı olan, bu nedenle beylikle ilgili her yeri gezen ve sağolsun bazılarında beni de yanına alan Ömer Taşkıran Bey, Denizli Laodikya müzesinde bulunan bir kitabeden bahsetti. Bu kitabe Umur Bey’in şöhreti ve gücünü gösteriyor. Çünkü o dönem Anadolu’nun tabi olduğu İran’daki Moğol-Türk devleti İlhanlıların genel valisi Demirtaş’la birlikte bir köprü yaptırmış yanlış bilmiyorsam. Ömer Bey köprüyü aramış ve kalıntılarını bizzat tespit etmiş. Kendisini tebrik ediyorum. Denizli’ye giderek kitabeyi görmek istemiş ve kendisine gösterilen kitabenin resmini çekmiş. Bana gösterdi ve birlikte bir kısmını çözmeye çalıştık, çünkü Arapça. Kitabe Umur Bey’in adına yazılmış ve şöyle bir ifade var:

Asi Türkleri ve Germiyanlıları itaat altına aldım!

Umur Bey böyle diyor yani! Fakat kimse yanlış anlamasın. O dönemde ulus bilinci yok. Boylar ve hanedanlar önemli. Germiyanlılar ve Aydınlılar aynı soyun evlatları olmalarına karşın birbirlerini farklı görüyorlar. Şehirli Türkler Türkmenlere farklı gözle bakıyorlar. Hepsinin aynı ulusun bireyleri olduğu düşüncesi dünyada olduğu gibi bizlere de ancak 1789 Fransız devriminden sonra geldi.

Devam edelim…

Aydınoğulları Beyliği veya diğer ismiyle Aydın Devleti, ne yazık ki Umur Bey’in şehadetinden sonra gazayı durdurdu. Bunun yerine şehirleşmeye ve ticarete önem verdiler. Ayasuluğ, Birgi, Tire, Aydın, Nazilli vb. yerlerde medrese, türbe, tekke, cami ve mescitler inşa ettiler. Hatta, bu dönem sahilleri ele geçirmiş olan İtalyanlara kapitülasyonlar verdiler! Evet hani şu Osmanlıların çok eleştirildiği anlaşmalar! Bunları Aydın devleti de imzalamıştı. Nitekim haçlı baskısı kadar ticari ve ekonomik kaygılar bunu zorunlu kılıyordu. Yapılan kazılarda bulunan İtalyan altınları ve sikkeleri aradaki ilişkileri açıkça gösteriyor. Fakat gazanın durması ve ticaretin artmasıyla beylik çok zenginleşti, ancak dinamizm ortadan kalktı.

Devletin güçlü olduğu dönemde ayrıca kültür ve sanat çok ilerideydi. Ünlü alim İbn-i Melek yada gerçek ismiyle İzzettin Ferişteh buradaydı. Başka bir ünlü alim olan ve Anadolu’nun İbn-i Sinası olarak nitelendirilen Amasyalı Hacı Paşa, İsa Bey’e ünlü eseri Şifa’ül Eskam’ı sunmuştu. Bu eser 1800’lü yıllara kadar en önemli tıp eseri olarak kullanıldı. İsa Bey aynı zamanda ünlü ve muhteşem camisini yaptırmıştı. Bu dönemde Osmanlılar henüz yeni yeni gelişiyorlardı ve böyle bir camileri yoktu.
Bütün bu detaylar Aydınoğulları beyliği, yani devletinin bir dönem ne kadar güçlü ve önemli olduğunu göstermekte. Hatta, Osmanlılar bir cihan devleti olmanın eşiğine geldiklerinde yani II. Murad döneminde son sultan Cüneyt Bey’in yenilmesine kadar Aydınoğulları ile uğraşmak zorunda kaldılar. Tarihte Osmanlıları en çok uğraştıran iki beylik Karamanoğulları ve Aydınoğullarıdır.

Netice itibarıyla Germiyan Sultanı’nın subaşı yani ordu komutanı olan Aydınoğlu Mehmet Bey’in Menderes vadisinde yaptığı fetihler neticesinde doğan devlet, II. Murad zamanında tarihe karıştı. Ancak, ne talihtir ki, Aydın ismi halen ilimizde yaşıyor. Bu şansa sahip Türkiye’de çok az yer var.

Esasen değerli dostum Ömer Bey’e rica ediyor ve önce ben Osmanlı tarihçisiyim, Aydınoğulları araştırma alanım değil, sizin kadar bilgim yok! Sonra Osmanlı daha önemli diyerek kasıtlı bir biçimde espriyle takılıyorum. Haklı bir biçimde Aydınoğulları mirasını mutlaka korumamız gerektiğini, en az Osmanlı mirası kadar önemli olduğunu vurguluyor ve ikisine de gerekli önemi vermemin üzerinde duruyor. Yaptığımız gezilerde ne kadar haklı olduğunu anladım.

Umarım, elimizde kalan bu mirası iyi değerlendirerek gelece aktarabilmeyi başarırız temennisiyle biraz uzattığım yazıma son veriyor, Aydın devletinin sultanlarına, alimlerine, efelere ve yeniçerilere esin kaynağı olan deniz savaşçılarına, Guzat’fil Bahr yani deniz gazilerinin sultanı, Evamir-i Sevahil, Sahil emirlerinin önderi ve efendisi Umur Bey’e bir kez daha şükranlarımı sunarak Mevla’dan rahmet diliyorum.

Mekanı cennet olsun. Onların sayesinde bu topraklarda yaşıyoruz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Evren Gökçe Arşivi