Çocukluk anılarım enkaz altında!
Çocuktuk o zamanlar, deli doluyduk.
Ana kucağından inmiş, okul sıralarına oturmuştuk.
Bir sırada üç kişiydik.
Aramızda tombiş varsa, yanındaki arkadaşın vay haline...
Sınıftaki öğrenci sayısı her geçen yıl artardı.
Hem nüfus patlaması vardı o yıllarda hem de çift dikişli ağabeylerimiz, ablalarımız...
Hamzallı Köyü İlkokulu'ndan söz ediyorum.
Benim 5 yıl okuduğum, sayısız anılarımın adresi okuldan...
Geleceğin doktorlarını, mühendislerini, öğretmenlerini, gazetecilerini, avukatlarını çıkaran bu okulun halini görünce içim sızladı.
On binlerce öğrenci okudu o sıralarda.
Acaba, Milli Eğitim il ve ilçe müdürleri de görmüşler midir acaba o mezbelelik eski eğitim yuvasını?
Hiç sanmıyorum.
Bir Allah'ın kulu görmüş olsaydı...
En azından, okulun küçük binasındaki Kur-an Kursu'nu denetlemeye gelenler fark etseydi, bir zamanlar çağdaş eğitimin verildiği okulu, herhalde yürek dağlayan o manzaraya müdahale edilirdi.
70'li yılların başıydı.
Okul Müdürümüz Şakir Coşkun, Allah gani gani rahmet eylesin, vatanperver bir öğretmendi.
Disiplinliydi, zaman zaman eli sopalıydı ama yüreğinde hep insan sevgisi vardı.
Öğrencileri yarınlara en iyi şekilde hazırlamaktan başka bir emeli yoktu.
Şakir öğretmenim baktı gördü ki, çocuklar sınıflara sığmıyor.
Okulun nebi derya arazisi var.
O eski, üç derslikli okul yeterli değil...
Aldı eline kağıdı, kalemi...
Avrupa ülkelerinde çalışan ne kadar gurbetçi varsa, hepsine mektup yazdı.
Köyümüzün okulunun yeni bir binaya ihtiyacı olduğunu...
Köyümüzden giden işçilerin yardımına ihtiyaç duyulduğunu anlattı.
Açık açık gurbetçilerden para göndermelerini istedi.
Şakir öğretmenimin verdiği hesaba ilk havaleyi çıkaran, rahmetli babam Yusuf Akbel oldu.
Avrupa'dan yağmur gibi para yağdı.
Köyümüzün varlıklı aileleri de yardım etti ve okulun inşaatı, bir yaz tatilinde başladı, bitti.
Okulun bir bölümü, yeni binada ferah ferah sınıflara dağıtıldı.
***
Şakir öğretmenim, köyümüze yeni bir okul kazandırmakla yetinmedi.
Sosyal hayatın içinde bir köy yarattı.
Nasıl mı?
Nazilli'de sadece iki tane sinema varken, bizim köyde açık hava sineması vardı.
Okulun bahçesinde.
Sinema bahçesine bakan sınıflar, loca gibiydi.
Erol abimiz, her gün bir film getirir, her akşam açık hava sineması tıklım tıklım dolardı.
Erol Taş, Türkan Şoray'a tokadı basarken, hayatında ilk kez sinema filmi izleyen locadaki teyze, bas bas bağırırdı:
"Yavrııım, onun günahı yok, dövme o gızı... O sarışın kaltak var ya, her şey onun başının altından çıktı!"
Vizontele'yi her gün yaşardık okulumuz bahçesindeki sinemada...
***
Nazilli'den korolar, orkestralar gelirdi, konser vermeye...
İcabında tiyatro sahnesine dönüştürülürdü okulumuzun bahçesi...
Kültür sanatla o vakitler tanışmıştı Hamzallı...
Şakir öğretmenim sayesinde.
Yaz tatili başladığında, tüm öğrenci kadrosu yine okulda buluşurdu.
Teneffüs yoktu haliyle yazları...
Akşama kadar koştururduk.
***
Şimdi o güzelim anılar, enkaz altında.
Okulun kapıları kırılmış, pencereleri parçalanmış.
Yerlerde bira şişesi kırıkları...
Öğrenci mi?
Ne öğrencisi!
Bir zamanlar okulun sınıflarına sığmayan öğrenciler, bugün taşımalı eğitim kapsamına alınmış.
Arslanlı Köyü'ne her gün gidip gelecek köyümün çocukları...
Kahroldum.
Gözlerim doldu.
***
Aydın İl Milli Eğitim Müdürü'nü, Nazilli İlçe Milli Eğitim Müdürünü göreve çağırıyorum.
Okul binasında gerekli tamiratı yapın, yeniden hizmete açın.
Eğitim öğretim verilmeyecekse eğer, çeşitli kurslar açın.
Köyümün kızları, kadınları bilmedikleri meslekleri öğrensinler.
Seferihisar Bademler Köyü'nün tiyatro grubu var mesela...
Hamzallı'nın da bir tiyatrosu olsun.
Köyümün gençlerine tiyatro dersleri verilsin, oyunlar sahnelesinler.
Komşu köylerin insanlarını da kurslara çağırın.
***
Bunları yapın da...
Şakir öğretmenimin kemiklerini daha fazla sızlatmayın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.