DAĞDAKİ ÇOBANIN OYU
Tamı tamına 100 yıl olmuş, ilk filiz 23 nisan 1920 te Sinop Mebusu Şerif Bey’in ağzından Osmanlıcası dile getirilmiş. Ardından Türkçe’ye farklı zamanlarda çevrilerek ‘’Egemenlik kayıtsız şartsız MİLLETİNDİR’’ ile son şeklini almış. Meclisimizin temel dayanağı olmuş. Tarih sahnesinde bizler için yeni bir sayfa açılmış.
Artık halk, kendini yöneteceği bireyleri seçip belirli bir süre için Meclis’e gönderme hakkını elde etmişti. Tabii ki hiçbir toplumsal sorun bu kadar basit çözülemeyecekti, öyle de oldu.
Yıllar sonra bir hanımefendi çıktı ‘’Dağdaki çobanla benim oyum bir mi? ’’dedi. Aslında çok daha önce Besim Tibuk demişti. Kökenine inerseniz Fransız ihtilalinde de bu sorular sorulmuş. Sözü söyleyenin kimliği, söze ayrı bir anlam yüklüyor. Demokrasinin varoluş sebebinden ve insan hakları açısından baktığımızda bu sorunu cevabı ‘’Tabii ki aynı, herkes eşittir ve oyları da eşittir.’’
Peki yanlış ise bu yaygara neden koptu?
‘’Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir’’ der Mevlana. Çobanın oyuyla benim oyum aynı mı? Sorusu hakikat yolundaki bir diken. Doğru yolda olduğunu gösteren bir işaret, gaf değil. Demokrasinin gereklerinden biri de seçme eylemini gerçekleştiren bireylerden asgari düzeyde ‘’bilinç’’ istemesidir. Bu bilinç olmadığında Adolf Hitler gibi liderler seçimle iktidara gelip 12 yılda Dünya’nın altını üstüne getirebiliyorlar. Demagoji, hamaset, hitabet ve karizmalarını kullanarak demokrasiyi bir araç olarak kullanabiliyorlar.
Demokrasilerde kaliteli bir yönetim için sadece gündemi takip etmek yeterli değil en azından tarihle özellikle yakın tarihe de ilgili olmak gerekiyor. Keskin bir hafıza çok önemli. Yönetmeye talip olan siyasi partilerin tüzüklerini ve hedeflerini takip etmek şart. İçmemiz gereken bir ilacın prospektüsünü nasıl okuyorsak geleceğimizi yön verecek tüzel kişiliklerin hassasiyetlerini ve hedeflerini bilmek bizim sorumluluğumuzda. Eğer geleceğimizi önemsiyorsak duygudan arınmış mantıklı seçimler yapmak için toplumun tüm katmanlarını eğitmek gerekiyor. Sayıları azalsa da çobanlara sahip çıkmak ve onların da eğitim haklarını ve bilinçlenmelerini sağlamak gerekiyor. Çobanlardan vazgeçemeyiz. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlar ve çobanları da bilinç sahibi yaparsak özlediğimiz demokrasiye ulaşabiliriz.
Ben kurdukları cümlelerde bu kelimeleri kullanan siyasetçilerin izini süreceğim. Adalet, özgürlük, eğitimde fırsat eşitliği, çocuklar, gençler, kadınlar, toplumsal barış, komşularla iyi ilişkiler, şeffaflık, denetlenebilirlik, tasarruf, gelir dağılımı adaletsizliği, kuvvetler ayrılığı ve en önemlisi işsizliğin çözümü için atılacak somut adımlar. Dikkat ettiyseniz refahtan zenginlikten hiç bahsetmiyorum. Önümüzdeki beş yıl için refahtan ve zenginlikten bahsetmenin yersiz ve komik bir beklenti olduğunu düşünüyorum. Bizim için ‘’yangında ilk kurtarılacaklar’’ çocuklar, gençler ve kadınlar.
Gidişat hiç de iyi gözükmüyor.
Kırklı yaşları deviren bireyler olarak ekonomik buhranlara karşı donanımlıyız. Şu an otuzlu yaşlarda ve daha genç olanlar ciddi bir yoksulluğa maruz kalmadı dolayısıyla yumuşak karın tam da burası. Yokluk yoksunluk karşısında gençlerin alacağı tavır için öngörülerde bulunmak zor.
Türkiye gibi kronikleşmiş ağır sorunları olan ülkelerde yönetime gelip gerçekle yüzleştiğinizde popülist politikalara sarılmak tek çare gibi gözükür. Hayal edin; sedyede eli silahlı adamlarıyla hemen iyileşmek isteyen bir hasta var doktor da hayatından endişe duyuyor. Ağır hastalıkların tedavisi sabır, zaman ve irade ister. Bir süre zenginlik hayalleri kurmayı bırakalım, gençleri, çocukları ve kadınları kurtarmaya çalışalım.
Şunu aklımıza iyice yerleştirsek iyi olur:
Bir kurtarıcı gelmeyecek. Ülkeleri geçmiş yüzyıllardaki gibi yarı tanrı süsü verilmiş ve doğaüstü kahramanlar yönetmiyor artık.
Kahraman bekleyen toplumlar çökmektedir ve bu anlayış bireyi ve toplumu gereksizleştirir. Bir çeşit celladına aşık önemsiz ve gereksiz yığınlar üretir.
Hz. Hızır’ın bir lider olarak gelip Türkiye’yi kurtarma görevi olduğunu da sanmıyorum.
Geleceğimizi ancak biz inşa edebiliriz; hep birlikte, delege ederek, korkmadan, konuşarak ve ortak bir yol çizip o yolda sabırla yürüyerek.
Sağlıcakla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.