Demirtaş’tan İsim Tartışmasına Cevap
Partisinin Manisa teşkilatının İzmir’de düzenlediği dayanışma toplantısına katılan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş,Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ’Demirtaş’a bir daha Selahattin demeyeceğiz’ sö...
Partisinin Manisa teşkilatının İzmir’de düzenlediği dayanışma toplantısına katılan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş,
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ’Demirtaş’a bir daha Selahattin demeyeceğiz’ sözlerine, “Doğrusu ben böyle zekice bir hamle beklemiyordum seçim kampanyası döneminde. İki üç gündür uyumuyoruz ne yapacağız diye. Ben ismimi nereden geldiğini, ismimin kıymetini de biliyorum. Sen kendine bak. Sen Ahmet isminin ağırlığını taşıyabiliyor musun?” diye cevap verdi.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisinin Manisa il teşkilatı tarafından İzmir Çiçekliköy’de düzenlediği toplantıya katılarak açıklamalarda bulundu. Demirtaş, Davutoğlu’nun “Demirtaş’a bir daha ‘Selahaddin’ demeyeceğiz. Bizim için Selahaddin, Kudüs fatihi Selahaddin Eyyübi’dir" sözlerine karşılık, “Doğrusu ben böyle zekice bir hamle beklemiyordum seçim kampanyası döneminde. İki üç gündür uyumuyoruz ne yapacağız diye. Çünkü biz bütün kampanyamızı Başbakan bize Selahattin diyecek diye hazırlamıştık. Ne yapacağımızı bilemiyoruz. Düşüneceğiz daha. Allah yardımcısı olsun. Bu kadar zeki Başbakanımız olduğu için çok gururluyuz. Böylesine muhteşem bir seçim kampanyası hamlesi beklemiyorduk. Ne yapacağımızı şaşırdık. Çalışmayı bırakalım mı kararsız kaldık. ‘Ülkeye vaadin ne?’ ‘Ona Selahattin demeyeceğiz’ böyle bir şey olabilir mi? Biliyoruz sen de kendine inanamıyorsun. Ben ismimi nereden geldiğini, ismimin kıymetini de biliyorum. Kürt Selahattin’in neler yaptığını da çok iyi biliyorum merak etme. Rahmetli hacı dedem dört defa hacca gitti ve hacdan dönerken İstanbul’da camide namaz kılarken rahmet etti. O adımı koymuş. O bizi büyüttü. Hep şunu öğretti; ‘asla adaletsizlipe boyun eğme tıpkı Selahattin gibi. Asla insanlar arasında inançlarından dolayı ayrım koyma tıpkı Selahattin gibi. Asla zulüm karşısında korkma. Asla hırsızlık yapma, asla hırsızlara boyun eğme. Selahattin böyleydi işte. Biz de ona layık olmaya çalışıyoruz. Sen kendine bak. Sen Ahmet isminin ağırlığını taşıyabiliyor musun? Muhammed isminin ağırlığını taşıyabiliyor musun? Hazreti Muhammed öldüğünde 7 kuruş mirası kaldı. Bir hırkası, bir çulu vardı. Yoksul yaşadı, yoksul öldü. Allah’ın ona tebliğ ettiği dini önce kölelere, yoksullara, ezilenlere götürdü. Asla paraya, servete tenezzül etmedi. Yakışmıyor oy için değmez. Onurumuzla yaşayıp onurumuzla ölelim” cevabını verdi.
“CUMHURBAŞKANINA SORMAK LAZIM ENGELLEYEN KENDİSİ”
Demirtaş, program öncesi gazetecilerin sorularını yanıtladı. PKK’nın silahsızlanma kongresinden vazgeçmesine yönelik soruya Demirtaş şöyle cevap verdi: “Cumhurbaşkanına sormak lazım. Engelleyen kendisi. Sayın Cumhurbaşkanının tavrı, süreci kesintiye uğratan hamleleri, barışa doğru giderken müzakerenin başlamasını önleyen hamleleri, bütün bunlar Sayın Cumhurbaşkanının kendi arzu ettiği ve bilerek müdahale ettiği gelişmelerdir. Fakat biz her halükarda barış arayışından vazgeçmemeliyiz. Sayın Cumhurbaşkanının bu ülkede barışa ihtiyacı olmayabilir. Görünen o ki zaten ülkeyi karış karış dolaşıp gerilim yaratıyor. Sayın Cumhurbaşkanı birleştirici, bütünleştirici bir misyon üstlenmekten çok, tansiyonu yükseltmek, kutuplaştırmak, ayrıştırmak için bayağı çaba sarf ediyor ama biz toplum olarak vazgeçmemeliyiz. Barış hepimizin hakkıdır, isteğidir, beklentisidir.”
“PANİKLEDİKLERİNİN GÖSTERGESİ”
Demirtaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batman’da “Dağlarda Zerdüştlük eğitimi veriyorlar” sözlerini de değerlendirdi. Erdoğan’ın Zerdüştlük eğitimi eleştirisinden daha önemli olan konunun, taşeron işçiler haklarını isteyince onlara ‘nankörlük yapmayın’ demesi olduğunu kaydeden Demirtaş, “Batman’da taşeron işçilere nankör demiş olması bence oradaki en vahim şeydir. Düşünü ki bir cumhurbaşkanı yüzlerce milyar harcayarak bir saray yaptırıyor kendine. Sarayın lüks harcamalarından artık gına geldiği bir ortamda işten çıkarılmak üzere olan taşeron işçiler ki asgari ücret alıyorlar. Cumhurbaşkanının miktarını bilmediği o asgari ücret var ya. Cumhurbaşkanından yardım istemek için mitinge gidiyorlar. Nankör olmakla suçlanıyorlar. Asıl bence sorgulanması gereken zihniyet budur. Ne inanca sığar, ne hukuka, ne kanuna, ne insani tutuma sığar Cumhurbaşkanının bu özelliği. Onu örtmek, kapatmak için sürekli bize hakaret, yalan, iftira, din tacirliği üzerinden saldırma çabası içinde. Bence bütün bunlar paniklediklerinin göstergesi. Gidiş başlamıştır. AKP’nin artık Türkiye’nin başına bela olan bu siyasetinden kurtulma zamanı yaklaştıkça korku ve panik siyaseti artıyor. Ne söylediğini şaşırıyor. Söylediklerine kendileri de inanmıyorlar. Bu kadar seviyesi düşük bir kampanyayı AKP sözcülerinin yürütüyor olması bu seçim ortamına layık bir tutum değil” diye konuştu.
“İTİRAZ EDERSENİZ NANKÖR OLURSUNUZ”
Demirtaş, vergide adaletsiz oldukça yoksulluğun ve açlığın giderilemeyeceğini belirterek şöyle konuştu: “Çalışandan her zaman yüksek vergi alınmıştır. Tek kuruş vergi kaçıramazsınız. Esnaf, üreticiler vergi kaçırmanıza imkan yok. Çünkü az kazanıyorsunuz. Siz maaşınızı alırken peşin verginizi vermiş oluyorsunuz. O maaşı harcarken her kuruş için ayrıca vergi veriyorsunuz. Ayda 949 TL alan bir asgari ücretli de benzine ekmeğe aynı vergiyi, en zengin patron da aynı vergiyi ödüyor. Peki ülkenin hangi zenginin gelirinin yarısını vergi olarak veriyor. Türkiye’nin en zenginleri en az vergiyi öderler. Az kazanandan az çok kazanandan çok vergi almamız lazım. Adaletsizlik orada giderilemezse Türkiye’de yoksulluğu açlığı gideremezsimiz. Buna itiraz ederseniz işte nankör olursunuz.”
“BARAJ SORUNU OLAN BİR PARTİYİZ”
HDP’nin baraj sorunu olan parti olduğunu ama buna rağmen insanların inançlarını sömürmediklerini ifade eden Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Din, kimlik ticaret yapmıyoruz. Kimsenin seçim bürosuna saldırmıyoruz. Türkiye toplumu farkı görmeye başladı. Düne kadar ‘ülkenin her yerine niye gitmiyorsunuz?’ diyenler bugün her yere gidiyoruz diye orada bize saldırıyorlar. Ülkenin Cumhurbaşkanı başta olmak üzere. Başbakan, Hükumet sözcüleri hedef gösteriyorlar. Açıkça saldırın kavramını kullanmadan bütün kirli güçlerine ‘HDP’yi oralara sokmayın’ mesajı veriyorlar. Oralardan milletvekili kazanmanın zor olduğunu bilmiyor muyuz? Biliyoruz. Hatta bazı şehirlerde milletvekili kazanmamızın imkansız olduğunu bilmiyor muyuz? Niye gidiyoruz oralara? Çünkü ülkeyi kutuplaştıran AKP’nin açtığı yaraları sarmak istiyoruz. Önceden ayarladıkları tahrik gruplarıyla partimizin bürolarına saldırılar gerçekleştiriyorlar. Partimizin bayrakları polislerin kortejinde yakılıyor. Polisler izliyorlar. O yaktırdığınız bayrakların tamamın halkı helal parasıyla alınmıştır. Bazılarınızın partilerinin bayrağı gibi hırsız parasıyla alınmış bayraklar değil. Yakmakla da bitmez. Helal para yakmakla bitmez.”
“KORKUYLA OY VEREN VARSA İSTEMİYORUZ”
HDP’nin seçim beyannamesinde ortaya koyduğu çözüm önerilerini eleştirenlerin olmadığını, buna alternatif sunanın da bulunmadığını kaydeden Demirtaş, yaptıklarının sadece iftira ve yalan olduğunu söyledi. Söylemediği sözler ve yapmadıkları şeyler üzerinden yapmışlar ve söylemişler gibi kampanya yürütüldüğünü dile getiren Demirtaş, “Söylediklerini tamamı iftira. Din tüccarlarının ipliği pazara çıktı. Sarılabilecekleri hiçbir şey kalmadı. Şimdi yalan, tehdit, iftira. İktidar partisinin genel başkan yardımcısı ‘orayı başınıza yıkarız’ diyebiliyor. Bu cümleyi ben kullansaydım. Aynı şeyi ben AKP için söylesem ülkede kıyamet kopar. Vay sen misin tehdit eden? Vay terörist, vay şiddet yanlısı, vay Vandal derledi değil mi? Nereyi kimin başına yıkıyorsun? Hangi güçle hangi yetkiyle yıkıyorsunuz? Ne yaptık size? Derdin ne arkadaş. Soran var mı yok. Tehditle oy toplama işini bize ihale ediyorlar. Kimden tehditle oy istenmişse gelsin benim yanıma kameraların önünde ondan özür dileyeceğim. Kimse bize tehditle korkuyla oy vermesin. Bize korktuğu için oy veren tek bir kişi varsa istemiyoruz. Net söylüyorum. Asıl korkanlar kim biliyoruz. Saraydakinin korkudan geceleri uyamadığını biliyoruz. Başbakan’ın korktuğunu biliyoruz. Onlar da zaten bize oy vermiyorlar onu da biliyoruz. Demek ki bu ülkede korkanlar HDP’ye oy vermiyorlar.”
“ÖYLE BİR TERLETECEĞİZ Kİ”
7 Haziran’dan sonra işler değişirse Cumhurbaşkanının yaptığı harcamaları kuruş kuruş denetleyeceklerinin sözünü veren Demirtaş şu ifadeleri kullandı: “Neymiş, terleyen Cumhurbaşkanı olacakmış. Halkın parasıyla niye terliyorsun? Sen otur yerine sana söz öylesine terleteceğiz ki seni, hiç merak etme. Halkın parasını koymuş cebine, şehir şehir harcıyor, dağıtıyor mitinglerde, yollarda. Bütçeyi hoyratça kullanıyor, AKP için seçim kampanyası yürüttüğünü bütün toplum biliyor. Buna rağmen ‘ben tarafsız bir Cumhurbaşkanıyım’ diyor. Her mitinginde HDP’yi yuhalatmıyor musun? Bir kere AKP’yi yuhalat da tarafsız olduğuna inanalım. Mesela de ki; ‘bu AKPliler var ya Soma’da 301 kişiyi katlettiler’ de, senin tarafsız bir Cumhurbaşkanı olduğuna inanalım.”
“BEN SEÇİLSEYDİM OLURDU”
Cumhurbaşkanının halkın parasıyla meydan meydan dolaştığını söyleyen Demirtaş, Erdoğan’a şu sözlerle yüklendi: “Keşke şuanda ülkenin Cumhurbaşkanı yine meydan meydan dolaşıp ‘bütün partilerin barış içinde demokratik bir yarışı gerçekleştirmesi için uğraşıyorum’ deseydi. Bütün partilerin vaatleri takip edeceğim, halkın yararına uygulamaları için takipçisi olacağım’ deseydi fena mı olurdu? Aman gerilim olmasın diye seçim standları saldırıya uğramasın diye uğraşsaydı fena mı olurdu? Partiler arası kamplaşmak yaratmak yerine, inancımızı mezhebimizi yuhalatmak yerine herkesi kucaklayan bir Cumhurbaşkanı olsaydı fena mı olurdu? Olsaydı iyi olurdu. O da nasıl olurdu? Ben seçilseydim olurdu. Aynen öyle olurdu. Biz onu yapardık işte. Benim partim HDP ama tek bir mitingte HDP’ye oy vermeyi ima bile etmezdim. Sarayda oturmaya utanırdım. Partimin bana öğrettiği kültür budur.”
“CAMİDE DÖRT GÜNDÜR EZAN OKUNMADI”
Demirtaş, son günlerdeki Diyanet İşleri Başkanlığı tartışmalarını da şu örnekle sürdürdü: “Urfa’da Ulubatlı Hasan Cami’ni 20 gündür elektrik kesik. Dört gün ezan okunmadı. Elektrik borcu ödenmemiş. Diyanete bağlı camimin elektrik parasını göndermiyorlar. Cemaat kendi arasında toplayıp ödüyorlar. Sadece aydınlatma gideri paylaşıyor. Sağlık Bakanlığının üç katı bütçeyi ne yapıyor Diyanet? Eleştirince ‘dine karşı’ diyorlar. Asıl biz bunların yaptığı dinsizliğe karşıyız. Biz de tam da bu ahlaksızlığı bitirmek istiyoruz. Bozova’da hala 4 caminin elektriği şuanda yok. Denetleyemiyoruz da, meclise hesap da vermiyorlar. Bunu soruyoruz. Bu haksızlıktır diyoruz. Sizin inancınız paradır. Biz ona karşıyız.”
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.