Aydın ilinin Sultanhisar ilçesi, Nysa antik kentine ev sahipliği yapıyor. Antik dönemin ünlü coğrafyacısı Amasyalı Strabon’un da bir dönem eğitim gördüğü olağanüstü bir kent. Bence Unesco Dünya Mirası'na direkt girmesi gerekir. Kavaklı köyü yolu üzerinde bulunan Nysa öncelikle gezilmesi gerek. Biz kentten ayrılıp yukarılara, dağa doğru yol alıyoruz. Yaklaşık 600 mt rakımda bulunan tarihi Kavaklı köyündeyiz. Taş evleri, dar sokakları, çeşmeleri ve 16. Yüzyıldan kalma kalem işi süslemeli camisi ile muhakkak gezilmesi gereken bir yer.
Kavaklı köyü sokakları
Kavaklı pazarı
Her pazar günü sebze, meyvelerin ve köy kadınlarının el emeği ürünlerinin bulunduğu köy pazarı kuruluyor. Ayrıca köyün 2-3 km yukarısında toprak yolla ulaşılabilen Yaren Dede türbesi mevcut.
Yörük Ali Efe’nin doğduğu köy
Kavaklı özellikle de gerçek bir kahraman olan Yörük Ali Efe’nin doğduğu ve büyüdüğü yer olması bakımından da çok önemli. Kendisi Milli Mücadelede direnişin sembolüdür. Düşmanın yurttan atılmasında büyük rol oynamıştır. Doğduğu ev restore edilmiş. Ziyarete açık. İçeride o dönemden kalma bazı eşyalar mevcut. Ancak müze statüsünde değil şu an için. Yenipazar’daki karargahı ve evi sonradan restore dilerek müzeye çevrilmiş. İçerisindeki her odada kullandığı eşyaları ve o dönemin dokümanları mevcut. Giriş ücretsiz. Yörük Ali Efe’nin mezarı da bu evin bahçesinde bulunmakta.
Köyümüzü gezdik dolaştık. Şimdi yeni keşiflere doğru...
Kavaklı köyünü gezdik dolaştık pazar masrafımızı gördük, kahramanımız Yörük Ali Efe ve bölgedeki Yunan işgaline verdiği mücadele hakkında çok şey öğrendik. Ve artık heyecan vakti. Hedefimiz Kavaklı Şelaleleri J
Hedef Kavaklı Şelaleleri!
Bunun için daha yukarılara. 1000 metreye varan bir yolculuğa çıkacağız. Yayan, yol yok, iz yok. Dik uçurumlar. Yoğun dikenli çalı örtüsü. Bu yolculuk tehlikeli o yüzden tek başıma çıkamam. Daha önce de gelmiş ama tek başıma bir yerden sonra ilerleyememiştim. Böyle tehlikeli keşiflere asla yalnız çıkmamalısınız. Ne olacağı hiç belli olmaz. Bu yolculukta bana Aydın’ın en cesur gezginlerinden Muzaffer Çetinkaya eşlik edecek. Şimdi Kavaklı köyünün yukarısında iki vadi var. Ben ilk olarak daha önce tek başıma çıktığım doğudaki vadiden bahsedeceğim. Daha sonra diğer vadideki yolculuğumuza döneceğim.
Birinci vadi…
İlk vadide toprak yol mevcut. Bir yere kadar yürünüp küçük şelaleler karşıdan izlenebiliyor.
Bu sular Kavaklı köyünün tam ortasından geçiyor. Yılın çoğunluğunda akmıyor.
İkinci vadi asıl şelaleler…
Şimdi asıl şelalelerin olduğu diğer vadideyiz. Dikkatli bakılırsa Sultanhisar’dan geçerken ana yoldan şelaleler gözüküyor. Uzaklardan farklı zamanlarda çekilmiş iki fotoğraf yaklaşık 1000 metredeki hedefimizi gösteriyor.
Kavaklı köyü su deposunun oradan yürüyüşümüze başlıyoruz. İlk başlarda engebeli ancak çok zorlayıcı olmayan yollardan dere yatağını takip ederek çıkıyoruz. Görünürde şelaleler yok. Ancak ilerlerken bir yerde su sesinin desibeli artıyor. Sesi takip ederek ilerliyoruz. Sık çalılıklarının içinden geçiyoruz ve sürpriz J Küçük ama ortamı ile de hoş bir şelale.
İlerlemeye yükseklere doğru çıkmaya devam ediyoruz. Aşağıda şahane bir manzara var. Büyük Menderes ovası ve karşıda Madran dağı. Ovadaki artan seracılıkta dikkatimizden kaçmıyor.
1000 metreden akan şelale silsilesine iyice yaklaştık. Artık yürüyecek yer yok. Resmen dikenli çalıların içinde çizile çizile ilerliyoruz. Uçurumun kenarına geliyoruz. İlerlerken mecbur ot, çalı, dal ne bulduysak tutunarak ilerlemek zorunda kalıyoruz. Baya ilerledikten sonra bir an için durup yukarılardan hızlıca bir şeyin aşağı doğru indiğini fark ediyorum. Aman Allahım o da ne! O kadar hızlı ki bir an gözüküyor bir an kayboluyor. En son iyice yaklaştığında köpek olduğunu fark ediyoruz. Bir tarafımız uçurum bir tarafımız çok sık geçmesi imkansız bitki örtüsü. Saldırsa kaçacak yer yok. Korktuğumuz başımıza gelmiyor. Köpek oralarda dolaşıp tekrar yukarılara çıkıp gözden kayboluyor. Biraz daha uçurum kenarından ilerledikten sonra bir açıklık buluyoruz ve silsilenin en üstündeki şelale karşımıza çıkıyor. Ve oturup bu güzelliği seyreyliyoruz.
Bulunduğumuz noktadan alt silsiledeki şelaleler gözükmüyordu. O yüzden de uçurum kenarlarından aşağı doğru inmek istiyorum. Niyetim tüm şelaleleri karşımda görmek. Ve gene bir açıklık buluyoruz tüm şelaleler karşımızda. Artık görev tamamlandı diyebiliriz.
Bu şelaleler maalesef yılın her zamanı akmıyor. Baharda veya yağışlı geçen kış mevsimlerinde akıyor. Yani sadece o dönemlerde maceraperest gezginler gelip görebilir. Normalde bir insan bu çabayı sarf etmez. Biz bunu yapıyoruz ama doğayla mücadele her zaman insana bir artı katıyor. Çok da böyle kendimizi hayati tehlikeye sokmadan yaptığımız bu yolculuklar tüm stresimizden kurtulmamızı ve kendimizi bulmamızı sağlıyor. Üstelik sonunda da ödülü büyük oluyor. Kimsenin göremediği güzellikleri görüyoruz.
Antik kent izleri
Artık dönüş zamanı. Dönüş yolunda yolumuz üzerinde bazı testi parçalarına denk geliyoruz. Sonradan yaptığım araştırmada ise burası ile ilgili antik dönemin ünlü coğrafyacı ve gezgini Strabon “Nysa kentinin yukarılarında Arameus denen en iyi Mesogites şarabının elde edildiği Aroma vardır” demiş. Bu da gösteriyor ki üzüm bağlarının olduğu Aroma antik kenti şimdiki Kavaklı köyünün oralardaydı.
Artık dönüyoruz. Köyün su deposunun oradayız. Burası Kavaklı köyünün en güzel manzarasının izlendiği bir yer. Köye gelen ziyaretçiler mutlaka su deposuna çıkmalı ve bu manzarayı görmeli. Özelikle de açık bir havada. Bu manzarada neler mi var. Tarihi Kavaklı köyü – köyün kavakları – Menderes ovası – Madran dağı – Karıncalı dağı – Babadağ