Bilinç; insanın kendisini, çevresini, dünyayı, yaşamı, yani olup biten her şeyi tanıma, anlama, kavrama ve fark etme yetisine sahip olması durumuna denir. Bazı uzmanların sürekli olarak yokluğundan yakındığı bilinçli toplum arayışı da yukarıda bahsettiğim ve sağlıklı her insanda olmasını beklediğimiz özelliklerin tamamına sahip olan insanların var ettiği bir toplumdur. Peki ne işe yarar bu bilinçli toplum?
-Düzen
-Huzur
-Güvenlik
-Refah
-Adalet gibi, gözle görüp elle tutamadığımız ama yaşamak için muhtaç olduğumuz bu kavramların varlığını ve sürekliliğini sağlar. Eksikliği nedeniyle hepimizin birer ruh hastasına dönüşmek üzere oluşumuzu umarım fark edebiliyorsunuzdur.
Skolastik toplumsa, ki bu sanırım bana özel bir tabir sözlükte tanımı skolastik düşünce tanımıyla sınırlı. Skolastik toplum tam da bizim toplumumuz gibi çoğunluğu oluşturanların yaşama biçimlerine bakarak söylenmeli. Yani; dar düşünce kalıplarının içinde sıkışıp kalmış insan toplulukları. Yanlış ile doğrunun terazisini yitirdiği. Kendi doğruları bile bir başkası tarafından tayin edilen. Karşılaştığı yeni durumları kendi inanç süzgecinden geçirip çelişmediği sürece rıza göstermekte sakınca görmeyen. Gerçekleşmiş herhangi bir olay karşısında neden sonuç bağlantısını kuramayan. Duyduklarını gerçeklik ve ya doğruluk mukayesesinden geçirmeden inanan. Sorgulamayan, araştırmayan, haksızlık ve eşitsizliğin ucu kendisine dokunmadığı sürece zararsız olduğunu düşünen. Her özgürlük mücadelesini anarşistlik sanan. Korkunun kendisinden çok korkunun telaşı tarafından ele geçirmiş her toplum bence skolastik bir toplumdur.
Olduğumuz yerde sayıp tek bir adım bile ileri gitmezken çocuklarımızın geleceğinden çalışıyoruz. Bu gibi konuları konuşurken mesele çocukların geleceği olunca anne ve babalar "Başarılı olursa yurt dışına gönderirim, orada okur, çalışır, orada yaşar" diyorlar. Başarılı olmuş kişiler ülke şartlarından memnun olmadığı için gidiyorsa bu bir seçim değil. Sürgündür. Türkiye'de beyin göçü 1960 -1970 yıllarında başladı ve şu an beyin göçünde lise seviyesine inmiş durumdayız. Ülkenin en iyi liselerinden mezun olan öğrenciler üniversite eğitimlerini yurt dışında tamamlıyor. Örneğin 2019'da Alman Lisesi'nden mezun olanların yüzde 94'ü üniversite için yurt dışına gitti. Ve hayatlarının geri kalanını da gittikleri yerde yaşayarak geçirecekler. Gitmekte haklılar mı? Eğer değişmezsek mevcut halimizle devam edersek. Bana kalırsa sonuna kadar haklılar. Çünkü değişimi birkaç milyon gencin sırtına yükleyip geriye kalanların çabası olmadan başaramayız. Onlara gitmekten başka bir çare bırakmadığımız gibi ana haber bültenlerinde başarılarını izleyip varlıklarıyla iftihar etmekten ileri gidemiyoruz. "İngiltere'de gerçekleştirilen falanca tedaviyi bir Türk Hekim buldu." deniyor. Sanki Türklerin bunu yapması mucizevi bir olaymış gibi. Bu haberi sunan spikerin göğsünde taşıdığı şaşkınlıkla karışık gurur bile anlatmaya yetiyor ülkenin gerçeklerini.
Twitter kapanıyor özgürlüğümüz kısıtlanıyor diyenlere soruyorum. Siz hangi özgürlükten bahsediyorsunuz?
Hayatındaki tek aktivite klavye şövalyeliği yapmaktan ibaret olan, kendi yaşamını düzene sokmaya üşenen bu günü ile dünü arasında hiçbir fark olmadan, yaşamak yerine eskimeyi seçenlere soruyorum. Twitter kapanmasa geleceğimizi sanal bir sistemin üzerinde yazılan yazılarla mı değiştirecektiniz? Ya da interneti ; nereleri gezdiğini göstermekten, neler yediğini paylaşmaktan ibaret sanan kişilerin sosyal medya özgürlüğü kişi başına okunan kitap sayısında değişiklik sağlayacak mı? Kaç kişi paylaştığı o muhteşem sözlerin manasını anlayarak yaşamında değişlik yapıyor? Yaptığınız paylaşım ile yaşadığınız hayat arasında doğru bir orantı yoksa sosyal medya kirliliğine son verilmesinden yana olanlardanım. Olmadığınız bir şeye dönüşme çabası kadar, insanı olmaktan alıkoyan bir başka şey daha yok. Küfür etmeden, hakaret etmeden eleştirmeyi beceremediğimiz sürece bir adım ileriye gidemeyiz. Bir yerlerde bir şeyleri doğru yapan insanlar hala var. Ancak çoğunluğu yakalamak istiyorsak, sahte elektronik hesaplardan Einstein sözlerini paylaşmak yetmez. Yan komşumuzu, iş arkadaşımızı, mahalledeki bakkalı değiştirmek için çaba göstermelisiniz.
Bir kadına bir çocuğa istismar yapıldığını gördüğümüz anda üstümüze düşeni yapmalıyız ki mağdur yalnız olmadığını şiddet yanlısı olan tepkisiz kalınmadığını görsün. Yerlere çöp atan bir çocukla karşılaştığımızda "Bana ne! Annesi babası öğretsin" diyor ve geçip gidiyorsak eğer, onun kirlettiği dünyanın ona ait olmadığını hepimizin olduğunu henüz bilmiyorsunuz demektir. Korumamız ve geliştirmemiz gereken şeyin sadece kendi çıkarlarımız olmadığını anladığımızda her şeyin ortak değerimiz olduğunu kavrarız yaşamı bir bütün halinde görebiliriz. Boğazını temizleyip ağzında biriken pisliği yere tüküren bir insan gördüğünüzde başınızı diğer tarafa çevirmekten çok daha fazlasını yapabilirsiniz. O kişi tarafından yetiştirilmiş çocuklarda sizin yürüdüğünüz yola tükürecek. 'YAPMA' demek en büyük hakkınız. Değişim ve gelişim küçük adımlarla başlar. Siz hiçbir şey yapmadığınız sürece bir başkası da yapmayacak. Ama örnek olmak, bunun yapılabilirliğine inanmak başlangıçtır.
Eğitim sisteminin, sağlık sisteminin, ekonominin, insan ilişkilerinin daha iyiye gitmesini istiyorsak, kaliteli eğitim ve üretim istiyorsak, daha huzurlu bir toplum özlemi varsa içimizde skolastik toplum modelinden çıkıp akıl ve mantıkla ilerleyen bir ülke olmak zorundayız. Hiç kimse mevcut hükümete, bundan önceki hükümetlere, gelişmiş ülkelerin dış politikalarına, teröre kızıp suçu bir başkasına atmakla zaman kaybetmesin. Bazı şeylerin yaşanmasına sebep birazda biz değil miyiz? Önce biz değişmeliyiz. Yarının bireyleri olan çocuklarımıza bakışımız ve yetiştirme şeklimiz değişmeli. Eğitimin pozitif bilimlerden ibaret olmadığını, doğru insan olmanın ne olduğunu öğretmeliyiz. Her yanlış tutum günü geldiğinde bizi de içine çekecek ve çekiyor da. Sosyal medya kısıtlılığı büyük bir sorun ama bizim ondan çok daha büyük sorunlarımız var. Ben karışmamalıyım demek gibi, görmezden gelmek gibi, nasılsa bir gün biri çıkar ve değiştirir demek gibi. Hiç kimse gelmeyecek. Biz değişmediğimiz sürece hiçbir şey değişmeyecek. Mucize beklemekten vazgeçin mucize zaten biziz. Kullanmaya başlayacağımız akıldan daha büyük bir mucize yok. Daha önce başka bir yazımda da dediğim gibi, "İşin özü kendi aklınızı kullanın ama kendi aklınız, başka akıllardan akıl alacak kadar akıllı olsun!"
Mine Mulcar