ZİHNİYET REFORMU

Mehmet Yaşar ÖZTEKİN

AK Parti’nin son yaşanan demokrasinin olabilirliğine ilişkin tahlillerin buraya kadar olan bölümü bizi şöyle bir noktaya getirdi.

Yağ yok, un yetersiz, şeker ise, şekere benzemiyor adeta mısır nişastası!

Ve biz bunlardan ‘helva’ yapılır mı diye düşünmekteyiz.

Hayat boyu edinilen tecrübeler toplumun malı, mirasıdır. Devlet idaresini, değişik yönleriyle tanıdım, yaşadım. Tüm halkımızı ilgilendiren bu konu günlük hayatımızın parçasıdır, devamlı konuşulur, çok defa şikayet ve tenkit edilir. Yöneten kadrolar milletin bir parçası olduklarını, içinden çıktıklarını, genellikle unuturlar. Onların gözünde millet, devlet için vardır. Milletin emrinde olduklarını söyler, ancak uygulamada kabul etmezler. Bürokrasimizin demokrasi ile başı pek hoş değil. Hizmet sunmayı bir vazife olarak değil, bazen külfet, bazen de bir lütuf olarak görür.

Teknolojinin, renkli televizyonu ile otomatik telefonun götürüldüğü 20 bin’e yakın köyümüzde henüz içme suyu yoktur. Bir tarafta muhteşem köprüler yükselirken, bir tarafta dereler halat ve sallarla geçilmektedir. Doğal gaz, kalorifer ısıtması ile, odun kömür ve tezek enerjisi aynı toplumun gerçekleridir.

Duble yollarla geçilemeyen çamurlu yollar, son model jeeplerle, cefakar merkep, dünyada az görülen çelişkilerimiz arasındadır.

Genel tablomuz, asırlık farklılıkların yan-yana yaşadığı bir müze gibi!

Sanki naif ressamın fırçasından çıkmış garip bir tablo!

Bu derece dengesiz ve çarpıklığın bulunduğu bir memlekette eşitlikte, demokrasiden söz etmek, en azından bu kavramlara saygısızlık olur.

Bu tablonun benzerleri, Latin Amerikan ülkelerinde, Arap Yarımadası’nda petrol zengini krallıklarda görülür.

Bütün bu dengesizlik ve sıkıntıların başlangıcı eğitim eşitsizliğidir.

Sosyal pramitimizin yapısı, mimarisi, sağlıklı değildir.

İşin asıl düşündürücü tarafı yönetenlerin bu tablodan rahatsız olmamalarıdır.

Türkiye’de idare edenler ve onlarla dayanışma içerisinde bulunan, refah adasında yaşayanlar sahip oldukları imkanları doğal görmekte, diğerlerinin çaresizliğini de ‘Kader’ olarak kabul etmektedir. Bu zihniyetle insan hakları ve hürriyetler, demokrasi yan-yana olmaz. Böyle bir tabloyu Picasso’da çizemezdi. Bu gerçeklere göz yumarak, bunları tabii görerek, ‘Durmak yok yola devam’ etmek, bizi daima çıkmaz sokaklara sokar.

Türkiye’nin hürriyetleri elinden alınmış mankurt (köleleştirilmiş) reform paketleri yerine, bir zihniyet reformuna ihtiyaç vardır.

Demokratım demekle demokrat olunmuyor.

Bu bir eğitim, kafa, ruh meselesidir.

Demokratik kültür gerektirir.

Bu anlamda Türkiye’de maalesef fazla demokrat bulunduğu söylenemez.

 Devlet idaresinin en hassas ve üzücü tarafı üstündeki etiketin içindeki mala uymamasıdır.              Etiket, maalesef aldatıcıdır.

Bu anlamda Türkiye’de yönetenler bu gerçeği kabul etmeli, malı üstündeki etikete uygun hale getirmeye çalışmalıdır.

Ama önümüzde bulunan meyveler, demokrasiye ters düşüyor.

Milli ve manevi değerlerimizi kaybetmeden her türlü yeniliği benimsemek mümkündür. Türkiye şekil, şekilcilikten çıkıp, pozitif yaklaşım ve uygulamalara geçilmelidir. Biz de hala şekli eşitlik, şekli adalet görüşü hakimdir.

Evet kanun önünde herkes eşittir. Hürriyetler yarışı da herkese açıktır. Ancak bu, gerçek bir eşitlik ve adil bir yarış değildir. Yani insanların eşit olma ortam ve şartlarını hazırlamak, hürriyetler yarışında herkese eşit imkanlar tanımak anlayışı, maalesef idaremize girebilmiş değildir.

‘Eşitlik’ sözü arkasında büyük adaletsizlikler işlenmektedir.

Bu acı bir şeydir.

Ülkeyi yönetenler henüz bu acıyı hissetmiyor.

Bu dengesizlikler yanında okula hiç gidemeyen, öğretime devam imkanı bulamayan milyonlar, adaletsizlik kurbanı çocuklar ve dengesizlikten oluşan sakat bir sosyal yapı, devlet hizmet ve imkanlarının vatandaşa sunulmasında kabul edilemeyecek açık farklılıklar bulunmakta, şiddet gören kadınlar, yıkılan ocaklar, yoksulluktan ve işsizlikten kaynaklanan icra dosyaları, iflaslar, en önemlisi intihar ve cinnet geçirmeler, ruh bozukluğu bulunmaktadır.

Düşüncenin, aklın, tefekkür etmenin ikinci plana atılıp, sermayenin, paranın, çıplak kralların ön plana çıktığı bir düzende demokrasinin esamesi bile okunmaz.

Son söz:

Ey yetkililer, bu milletin bir günü nasıl geçiyor farkında mısınız?

Yönetmek, devleti idare etmek, amatör işi değildir usta;

Bir SANAT’tır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.