Ecdat ne güzel söylemiş:
'giden geleni aratır' diye...
Gidenin arkasından konuşmak iyi değildir derler. Onun için 2014 daha henüz bitmemişken biz yüzüne konuşalım.
2014 yılı pek yüzümüzü güldürmedi. Şimdi beddua etmeyelim. Zaten beddualı bir yıl oldu. Uzak diyarlardan, taaa okyanusların ötesinden beddualar yağdı! Ülkenin başı da dertten de, beladan da bir türlü kurtulmadı.
2014’de dünya bizi çok konuştu. Bilimsel bir buluştan veya insanlığa faydalı bir icat’tan, veyahut dünyanın en illet hastalığına çare olan bir ilacı bulmuş bir ülke olduğumuz için falan değil tabi!
Peki neden bizi konuştu öyleyse?
4 Bakan’ın yolsuzluk iddiasından dolayı istifa etmek zorunda kalmasını konuştu. Görevlerinden yolsuzluk ve rüşvet iddiaları yüzünden istifa zorunda kalan bazı bakanların çocukları ve bu olaylara sebebiyet veren İran asıllı bir şahsın en kısa zamanda tahliye oluvermelerinden dolayı bizi konuştu.
Neden mi bizi konuştu?
Mart ayında yapılan yerel seçimde oy sayımlarının yapıldığı gece, bir çok yerde elektriklerin kesilmesi ile ilgili Enerji Bakanlığının yaptığı açıklamada 'Trafo’ya kedi girmiş' dediği için konuştu.
Sonra;
Soma’da göçük altında kalan yüzlerce madencinin cansız bedenlerinin günlerce toprak altından çıkarılması mücadelesinde bir avuç kömür için can veren 301 madenci için konuştu. Soma’da kurtarıldığına sevinemeden, taşındığı sedyenin kirlenmemesi için 'çizmelerimi çıkartayım, sedye çarşaf kirlenmesin' diyerek ezilmişliğin ve horlanmanın ifadesini konuştu.
Neden mi dünya bizi konuştu?
Türkiye Cumhuriyeti'nde adı sanı duyulmamış bir insanı Cumhurbaşkanlığı için aday gösterip, şu anda ki Cumhurbaşkanı'nın dikensiz gül bahçesinden gülleri toplayarak, Çankaya’daki Gül’ü evine gönderip, AK Saray’da 'Cumhur' olmasını konuştu.
Sonra;
Soma’da kaybettiğimiz 301 can yetmezmiş gibi bu sefer de Azrail, Konya-Ermenek ilçesindeki kömür madenindeki işçilerimizi buldu. 18 madencinin ocağa su basması neticesinde yüzlerce metre yerin altında sudan boğularak şehit olduğunu, şehit anasının 'benim oğlum yüzme bilmez ki!' diyerek feryat etmesini, altı delik lastik ayakkabısını parasızlık yüzünden değiştiremeyen, yenisini alamayan babanın feryadını, yapılan mücadeleyi, çırpınışı ve bölgenin yoksulluğunu konuştu.
Sonra;
Arazilere gökdelen diken inşaatta feci bir asansör kazasında 30'uncu kattan düşen 10 işçimizin can vermesini konuştu. Bununla bitmedi ülkenin bir çok yerinde iş kazaları ve tedbirsizlikler yüzünden bir çok işçinin can vermesini konuştu.
Suriye ve Irak’ta ve güney sınırlarımızda halen devam etmekte olan terörü konuştu.
Atatürk Orman Çiftliği'nin içine kesilen onlarca, binlerce ağaçtan oluşturulan alana yaptırılan ve yargı kararı gereği durdurulan ve fakat yapımına devam edilen 1150 odalı AK Saray'ı konuştu.
Vs..vs.. vs..
Bir çırpıda sıralanan bunca olay için dünya bizi 2014’te konuştu.
İyi ama bu olayların içinde iç açıcı olan, övünebileceğimiz, gurur duyabileceğimiz herhangi bir olay var mı?
Gözümden kaçmış başka başka başarı öyküsü varsa, şapka çıkarırım. İsteriz ki, dünya bizi iz bıraktıklarımızla konuşsun.
Bir şeye başlarken 'satırbaşları' dendiğine göre, bir şey biterken de 'satır sonu' olmalı öyle değil mi? Biz de 2014 yılı için 'satır sonlarını' özetledik.
Satır sonlarının böyle olduğu yerde, satır başından ne bekleyebiliriz ki?
Ama yine de;
Yeni yılda zorluklar kolayımıza gelsin dostlar…