Kardeşim Şenol Babacan son köşe yazısında, “Oyumu sana vereceğim” demiş...
Ben de keşke “Size oy yok diyebilseydim...”
İnanır mısınız, öylesine karamsarım ki artık ülke yönetiminden ve şehrimin yönetiminden...
Diyemiyorum ağzıma gelenleri...
Diyemiyorum içimden geçenleri...
Bir kampanya başlatmıştım facebook'ta..
“Hava alanı istiyoruz” diye...
Birçok arkadaşım “Aydın'da ki gibi olacaksa neye yarar?” dediler.
Bazıları “Çok mu faydası olacak, binemeyeceğimiz uçakların alanı olsa ne, olur ki!” dediler.
Bir dostum, “Tarifeli uçaklar inip kalkmazsa işe yaramaz" dedi.
Hepsi de haklıydılar.
Sayın Gültekin Kılınç vekil kardeşim bu konuda çalışmaların olduğundan bahsetti...
Sayın Nihat Zeybekçi bakanımın telefonunu verdi.
Aradım.
Danışmanları "Ne sorduğumuzu yazılı olarak faks çekiniz, sözlü cevap veremiyoruz" dediler.
Faks çektim.
Cevap vermediler.
Görünen o ki;
Aydın’ın doğu ilçeleri...
Denizli’nin batı ilçeleri...
Manisa’nın güneyinde bulunan ilçeler, güney doğunun hizmet almadığı söylenen ilçelerinden daha kötü olarak yaşamlarını sürdürecekler.
Diyeceksiniz ki;
"Çok büyük devlet hastanesi yapıldı Nazillimize..."
Ben de diyeceğim ki kapatılan iki eski hastanenin 650 hasta kapasitesi vardı. Onları kapattınız. 400 kapasiteli hastane açtınız.
Diyeceksiniz ki;
"Polis Okulu'nu yaptırıyoruz..."
Ben de diyeceğim ki nerelerdeydiniz seçim sonrasına mı temel atacaksınız?
Diyeceksiniz ki;
"Neyimiz eksik?"
Ben de diyeceğim ki neyimiz var ki?
İşsizlik diz boyu!
Asgari ücret düşük!
Vekillerimin aldığı maaşlar nerdeyse 20-25 asgari ücretlinin maaşı kadar!
Şehrimde dürüst kalmaya çalışan dar gelirli ve asgari ücretliler, Allah korusun kötü yollara düşmeye başladılar!
Bu şehri yönetenler sabaha karşı çöplük karıştıran, yoksulların halinden anlamazlar mı?
Ahlak desen sükut etmiş, ahlaksızlık borazan çalmakta!
Asgari ücretden alınan, sigorta bedeli ve vergi 480 TL'ye çıkmış durumda...
Efendiler siz hala neyimiz eksik diyor musunuz?
Saymaya devam edeyim mi?
Şehrimizin içine dağılmış yabancı marketler yetmiyormuş gibi, bir üretim fabrikası yıkılmış yerine AVM yapılıyor.
Sonuç: Esnafın canına ot tıkanmış ve tıkanmaya devam ediyor.
Tarımsal ve Kırsal Kalkınma Kurumu ve Güney Ege Kalkınma Ajansları havanda su dövüyor.
Adı üstünde kırsal alan...
Kırsal alanlar imara kapalı...
Proje götürecek olan müteşebbisin karşısına kocaman bir maliyeti olan Mevzi İmar Planı problemi ve 16 daireden onay mecburiyeti çıkıyor.
Allah’ınızı severseniz "yapıyoruz" dediğiniz şeyleri, adam gibi sonuca ulaşır hale getiriniz. Milleti daireler arasında pinpon topu gibi koşturtmayın ve aracı kurumlara yiyinti yapmayınız.
Sonuç bu dönemi de Yahudi'nin dediği gibi zararla kapattık.
Seçime daha çok var.
Ben oyumu son ana kadar, bekleyip köklü değişiklikler sunacak olan ve bana bu değişiklikleri yapacağına inandıran, barışın, kardeşliğin olduğu, özgürlüklerimin korunduğu, adil dağılımın olduğu, işsizliğin olmadığı, üretimin son hızla devam ettiği, aşın alın teri ile alındığı, yardımlara el açılmadığı bir düzeni garanti erdene vereceğim.
Ben artık yoruldum, umudumu da kaybetmek üzereyim.
Bu rehavetten kurtulmak, yeni şeyler duymak ve hayal etmek istiyorum.
Şehrimin ve ülkemin üretime dönmesini, üretmeden tüketen toplum olmaktan kurtulmasını istiyorum.
Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, “Üretmeden, alın teri dökmeden tüketmeyi alışkanlık haline getirmiş milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonrada istiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar” demiş.
Siz söyleyin artık bu sözün neresindeyiz.
Saygılarımla...