MAKAMI CAN DEĞİL ‘AR’ DOLDURUR!

Mehmet Halil ARIK

Tanrı derki insanoğluna; “Ey insanoğlu; Sana iki damar verdim. Biri ar, diğeri aort.. Birine can koydum, diğerine vicdan.. Anla ki; Vicdansız, can taştır, kayadır, odundur. Ar damarsız insan olunmaz yani! Aortu, kanla doldurdum. Ar damarına, şeref, namus onur koydum. Aortun tıkanırsa ölürsün, toprak olursun. Ta ar damarın tıkanırsa, çatlarsa? Arsız, hırsız, yüzsüz olursun!”

Aorta çare bulabilmiş gelişen bilimle insanoğlu… Açar, biçer, keser, olmadı değiştirir. Ne var ki; Ar damar çatlamasına ne bilim, ne ahlak, ne de yasalar çare olabilmiş!

İlahlaştıkça gaddarlaşır insanoğlu! Putunu kendi yapıp, kendi tapmasının karşılığında ödül gibi bir cezadır bu!

Sonu; ‘çalıyoo, çalışıyoo’ya çıkan bir edepsizlik mazeretiyle güya sonu hoşgörüye çıkan bir başka ar damar çatlağı!

“Gücün ve şartların etkisiyle gömlek değiştiren karakter” çatlayan ar damarlara “güvence olma gibi” bir kılığa büründükçe, daha çok ar damarlar çatlayacak demektir!

Aort arızası sadece sahibine zarar verir.

Ya çatlayan ar damarı?

Koca bir toplumu ayağa kaldırır, baştan çıkarır!

Balığı baştan kokutan o irinli pis koku buradan yayılır. Böyle bir pis kokuyu bertaraf edecek hiçbir hukuk, hiçbir mazeret ve hiçbir güç henüz imal edilmemiştir. Hukuk, yasa, ahlak nizam, vız gelir, tırıs gider, işte o zaman!

Ey insanoğlu…

Vız gelip tırıs gitmediği günler gelip çatıverir.

“O vız gelip tırıs gitmeler” kurtarır mı sanırsın çatlayan o ar damarları!

Koldaki yılan olur;

Kutudaki akrep;

Cepteki çiyan!

Tespih olur dizilir boğazına;

Dağıt-dağıt iki günde bitiremediklerin!

30 kaldı ‘babacığım’lar!

*

Sen ki; Diğer canlılardan ayrıcalıklı olansın. Onlara can verdim de ar damarı vermedim.

Ayının ar damarı yoktur.

Sığırın da!

Kıymetini bilesin istedim ar damarın!

Aortun kendin için gerekli sana!

Ya ar damarın?

O toplum içinde, el yüzüne çıkman için öncelikle gerekli sana! Ar için, namus için, şeref ve onur için gerekli. O yüzden “ar damar”  denmiş ona…

Topluma çatlayan ar damarlarının utanma duygusunu takip görevi verilmiştir. Can için, canan için vicdanı dışlayıp ar damarı çatlatma! Emanet aldığın erki, inançlar üzerinden, dayatma!

Yapma!

Aldatma!

Riyakarlık kötü!

Çatlamasın ar damarın!

*

Sağlık için aort kontrolü şart, ama yetmez! Ar damarının da kontrolü gerekir. Akıl, izan, vicdan ve idraktır ar damarın kontrol merci! Her an hazır ve nazırdır bu ehil ekip kişinin kendi içinde! Aynada utanmazsan kendinden, gerisi gelir kendiliğinden!

Baş yastığa değende yeter ki sor. Çoluk çocuğunla göz-göze gelende sor! Ölç, tart, mizanını kendin tut!

Ama kendine gelince, teraziyi kabaktan, dirhemini b…ktan seçme.

İltimas geçme!

İki yüzlülüktür o!

Başkalarına nasıl tutuyorsan mizanı, kendine de öyle tut!

Oy adına aldığın sonucun, önce kendi vicdanında hak edilmişliğine inan!

Oy ‘ak’lar mı vicdanı?

Bir sor!

Sandık varsa mahkemeler niçin var?

Bir şey daha…

Sadece üzüm üzüme baka-baka kararmaz! Damar, damara baka-baka çatlar! Yalan, yalanın soyundandır! Şeytanla iş birliği içindedir çatlayan damar.

Dürtükler:

“O çaldı sen de çal! O aldı sen de al! Bal tut yala parmağı!”

Yala, yala..

Sonuç: Ya yalaka ya yalama!

Değerse çatlamış damara buyur yala!

Demem o ki;

Rüşvet, çatlayan iki ar damarın buluştuğu makamdır!

Fatura üzerime değilse de, garantisi üzerime deyip de, “garanti belgesinde ad yazılmazmış” bu öğrenildiğinde, “ar damarın üzerinden” yeni suçlamalar gelmeseydi bari üzerine…

Aldım de!

Verdiler de!

Yürekli ol!

‘Ak’lanmanın yolu ‘Ak’ım demekten geçmez!

Hesap sorma makamı sana ‘ak’sın demedikçe;

Yüz bin ‘ak’ım demek tek “kara’sın”a bedel olmaz!

İnanç ve toplum yasaları iki ayrı aklanma makamı gösterir!

Ar damarları çatlamışların dışından oluşturulmuş iki makam!

a) Bu dünyada bağımsız mahkemeler;

b) Öteki dünyada Mahkeme-i Kübra!

Her hesap, kendi makam merci ve yerlerinde sorulur! Adil olanı budur. Çatlamış ar damarların hesabını Mahkeme-i Kübra’ya bırakmak haksızlıktır; Saygısızlıktır!

Hem inanca, hem de demokrasiye aykırıdır…

*

Mademki, emir aldım yaptım dedin bir kere; Getir devamını dik dur! Söz ettirme ar damarına! Adam gibi adam kalsın sıfatın!

Titremesin vicdanın!

İnandırıcılığın ortadan kalkıp da değişmesin sıfatın…

Hem “o istedi ben yaptım” diyeceksin sonra da çıkıp, orada, burada zırlayacaksın!

Gözyaşlarından medet umana hoş bakılmaz toplumlarda! Sen baka bilmesen de suratına bakanlar, çatlamış ikinci bir ar damar görmeseydiler bari! Baş yastığa değende, rahat bir nefesle oh! diyebilesin diye vicdan eklendi ar damarına… Lokma ağzına girende, rahat yutabilesin diye… Bir eş, bir dost, tanıdık tanımadık bir insanla göz göze, yüz-yüze gelende… Dik durabilesin diye eklendi o ar damarı sana!

Makamı can değil ‘ar’ doldurur!

Mülk baki değildir ‘Can’a!

Yarın ne olacak o can’a;

O makam elden gidende?

Değer mi ar damarı çatlatmaya?

Değer mi, kendi ederini koluna “taktığıyla” ölçtürecek kadar alçalmaya?

İnsan için can neyse, vicdan o değerdedir!

‘Ar’sız aort, insan=timsah;

İnsan=yılan;

İnsan=akbaba;

İnsan=leş kargası

Formülüyle anlam bulur ki, adın Ahmet olsa ne, Abuzittin olsa ne!

Fark eder mi ki?

Sen artık yeni adınla çağrılır olursun.

Aortu olan ama ar damardan yoksun!

Ne yırtıcı kuştan ne de sıradan mahlukattan farkın kalır. Sen artık her an mağduriyet adına sahte gözyaşları dökmeye hazır ama inandırıcılıktan yoksun bir timsahsındır!

*

Biri tıkanırsa ölürsün…

Diğeri çatlarsa insanlıktan çıkarsın!