Üzülüyorsun.
Takma diyorlar..
Kızıyorsun.
Değmez diyorlar..
Boş veriyorsun.
Gamsız diyorlar..
Susuyorsun.
İki çift laf etsene diyorlar..
Konuşuyorsun.
Az konuş diyorlar..
Çekip gidiyorsun.
Mücadele et diyorlar..
Mücadele ediyorsun.
Yavaş ol diyorlar..
Alttan alıyorsun.
Tepki ver diyorlar..
İsyan ediyorsun.
Sakin ol diyorlar..
Ağır takılıyorsun.
Sana yakışmıyor diyorlar..
Dikine gidiyorsun.
Küstahlaşma diyorlar..
Yazıyorsun.
Bu ne biçim yazı diyorlar..
Yazmıyorsun.
Yazsana diyorlar..
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen ölüm bize yakışmayacak!
* * *
Dünyamız eleştiri üzerine kurulmuş.
Yapılanı eleştir!
Yapılmayanı daha fazla eleştir!
İnsanları yönlendirmeyi, akıl vermeyi sanat haline getirmişiz. Bizi yönlendirmeye çalışan, işine geldiği gibi yaşamaya alışmış, çoğunluğu hayata at gözlüğü ile bakan ve karşısındakini de öyle gören bir zihniyetin içinde dönüp duruyoruz.
Kendimizi beğendirmeye çalışmakla geçiyor günlerimiz.
Belki ben de öyleyim.
Sen de..
Hepimiz de..
Peki neresinde olmalıyız çarkın?
İçinde mi, yoksa dışında mı?
Kendimiz mi olmalıyız?
Yoksa başkalarını mutlu edebilmek için tepinmeye devam mı etmeliyiz?
Mutluluk kendimiz olmakta, kendimize dürüst davranmakta mı saklı?
Yoksa birilerini mutlu edebilmek adına kendimizi yok mu etmeliyiz?
Dalkavuk olmak, senden daha güçlü olanın arkasına sığınmak, kendin olmayı bırakıp, başkası olmak daha mı cazip bu çarkın içinde?
Yanar-döner mi olmak lazım?
Bugün sen güçlüsün; Senin yanındayım!
Hiç heveslenme, yarın yolda seni tanımam bile!
Neden basiti seçiyoruz?
Senin başaramadığını, başkası başarabiliyorsa, yalanla-dolanla, iftirayla başaranın tepesine binmek çok mu akılcı?
Düşünelim bakalım:
Bugün kendimize, ailemize, topluma kısacası hayatımıza ne faydamız dokunacak?
Neyi başarabileceğiz bugün?
Yarın kaç basamak daha çıkmayı planlıyoruz?
Çarkın hangi tarafında olacağız?
Ucuz yaşamaya mı tercih edeceğiz, yoksa başarmaya çalışmayı mı?