Hayatımız birbiri içine girmiş anılarımızla dolu değil mi?
Yaşamak için aldığımız nefeste kim bilir hangi renkleri soluduk, hangi çiçek ya da objeyle anlamlandırdık iç geçirdiklerimizi veya mutlu anlarımızın sevinç ibarelerini…
Her nefesimizi alıp verdiğimizde içimize çektiğimiz bütün kokuların, duyguların yaşanmışlıkların yansımasıdır nefes hikayemiz.
Bu hikayede bize eşlik eden keşkelerimiz, üzüntülerimiz, aslında bazen bizim elimizde olmadan kapımızı çalmıştır. Ya da hata olarak değerlendirdiğimiz eylemlerimizin bir sonucu olmuş olabilir. Hata ilk yapıldığında kazadır, aynı hatayı ikinci kez yaptığımızda seçimlerimizdir. Seçimlerimiz ise karakterimizle özdeştir.
Hepimiz bazen ruhumuzda ağırlık, yorgunluk hissedebiliriz. Bu çok normal öyle değil mi? Hafiflemek istemez misiniz? “Kim istemez” dediğinizi duyar gibi oldum…
Ne yaşarsak yaşayalım içimizde bir kıpırdama, tatlı bir enerji hep vardır aslında. umulmadık bir zamanda bize gülümseyerek merhaba der gibi… Adı ne mi; “UMUT”…
Mücadele ederken hayatla, umudumuz, adeta bir kalkan görevi görür zorluklar karşında alacağımız yada aldığımız darbelere karşı.
Sadece umut etmek yetmez elbette. Umudun içinde azim, enerji, pozitiflik, olumlanmak, harmanlanarak öz mayayı oluşturur. İyi mayalanmış bir umut yarınlarımıza ışık olarak rehberlik eder.
Bu yolda ilerlerken kendiyle barışık olan kendini seven, kendine saygı duyan, ne olursa olsun pes etmeyen, asıl gücün kendisinde olduğunu hisseden ve harekete geçen insan artık umuduyla tanışmıştır.
Gün gelir öyle çaresiz kalır ki insan ne yapacağını bilemez, bilinmezliğin karanlığında boğuşurken içinde beslediği umut ışığını görüp, ona sarılır. Öyle bir sarılır ki bütünleşir onunla.
Umuduyla arkadaş olabilen insanın ruhu tazelenir, grileşen dünyasına canlı renkler inşa eder. Hayatın süregelen yorgunluğunda koşarken adımlarını küçültür, küçültür ve durur. Sonra kendini dinler ve umuda yolculuk başlar…