Yaşadığımız hayata alternatif sanal bir hayat yapılabileceğine inanıyor musunuz? Sorusunu seksenli yıllarda birine sorsaydınız muhtemelen meczup damgası yemeniz kaçınılmazdı. Bu soru şimdi size sorulsa içinde; mobil veri, internet, blok zincir, nft veya sanal gerçeklik gibi terimlerin geçtiği cevaplar vereceğinizi tahmin edebiliyorum.
Aslında hikaye 1984 yılında William Gibson’un Neuromancer romanıyla başladı. Ardından 1992 yılında Neal Stephenson’un Snow Crash romanı yayınlandı. Bilim kurgu romanlarının hayran kitleleri artarken 1999 yılında Wachowski Kardeşler’in Matrix serisi ve Spielberg’in Ready Player One (2018) filmiyle sanal dünya fantezi olmaktan çıkmış oldu. Sonrasında onlarca film, oyun ve makale yayınlandı.
İşin başlangıcı yani romanlar aslında bir distopik (Karanlık gelecek) teması üzerine yazılmıştı. Ama bu işten para kazanan teknoloji devlerinin açıklamalarına bakarsak yeni bir ‘’kurgusal evren’’ sunduklarını iddia ediyorlar.
Önümüzdeki yıllarda iddia şu ki sanal gerçeklik gözlüğünü ve kulaklığını takıp alışveriş yapacağız, oyun oynayacağız, ders çalışacağız, hasta muayene edebileceğiz, almayı düşündüğümüz evi, arabayı, elbiseyi seçebileceğiz, kumar oynayabileceğiz, konser izleyebileceğiz ve tüm görüşmelerimizi üç boyutlu bir sanal ortamda yapabileceğiz. Belki de koklayarak deodorant seçimi bile yapabileceğiz.
Herkesin gerçek hayattaki kimliği dışında ikinci bir kimliği olacak, gözlüğü takınca girdikleri öte dünyada dilediklerini yapabilecekler. Çalışabilecekler, evlenebilecekler, öldürebilecekler (Westworld dizisi) ya da uzay yolculuğuna çıkabilecekler. Bu yeni dünyaya zorla değil kendi rızamızla dahil olacağız. Bu sanal dünyanın kendi para birimi, kanunları olacağı fikri daha sık dillendirilmeye başlandı. Sanki bir egemen bir devlet tanımı gibi.
Facebook 2014 yılında sanal gerçeklik gözlüğü (VR) teknolojisini 2,4 Milyar dolara Oculus Şirketinden satın almış. Şu ana kadar da bu teknolojiyi geliştirmek için 18,5 Milyar dolar harcamış vaziyette. Gözlüğün birçok kullanıcıda (veri hızının yetersizliği sebebiyle) baş dönmesi ve mide bulantısı yaptığı belirtiliyor. Daha çok çalışılacak ve geliştirilecek bir alan ama bir kaç yıl içinde her bireyin sanal gerçeklik gözlüğü olma ihtimali yüksek. Daha birkaç gün önce Facebook’un sahibi Zuckerberg, Facebook’un adının bundan sonra Metaverse, kısaca Meta olacağını ve projeye 10 milyar dolar daha yatırım yapılacağını açıkladı.
Bugün ‘’çıkar telefonunu’’ diyen dayıların gelecek yıllarda o zamanın şartlarından yakınan VR gözlüklü gençlere ne diyeceğini çok merak ediyorum.’’ Zeki Müren gibi takmışsın gözlüğü hala şikayet ediyorsun’’ olabilir mi?
Dört yıl önce bir dişhekimliği kongresinde gülüş tasarımı için üretilen bir programın tanıtımına katılmıştım. Program, güzel bir gülüşe sahip olmak isteyen ancak tedavi bitiminde nasıl görüneceklerini merak eden hastalar için geliştirilmişti. Programı tanıtan kişi daha işin başında olduklarını ama program bedeli olan 1500 Avro’nun boşa verilecek bir bedel olmadığını, çünkü ‘’Şimdiden bu hızla ilerleyen trene binmez ve takibe başlamazsanız bir daha bu teknolojiyi yakalamanız mümkün değil’’ diyerek bitirmişti. Bir seçenekten çok tehditti söylediği.
Biz de geleceğin tasarlandığı bu alana ‘’Fransız kalmamak’’ için bir an önce dahil olmak zorundayız. Bu bilinmeyen alan, fırsatları ve tehditleriyle mutlaka karşımıza çıkacak. Yılda bir milyon gence istihdam sağlamak zorunda olmamız ve teknolojiye olan yatkınlığımız bir fırsat olabilir. Olası tehditlerden korunmak amacıyla Metaverse’nin sosyal hayatımıza, değerlerimize ve inançlarımıza etkisinin nasıl olacağını tespit edip çare üretecek insan kaynağına da ihtiyacımız olacak. Çünkü bir sonraki adım; bilinç, hafıza, anı ve tecrübelerimizin transfer edildiği yani dijital ortamda bir kopyamız olabilir. Bu ikinci bizle, öte evrende ölümden ırak olarak sanal varlığımızı devam ettirebiliriz.
Kaçınılması mümkün olmayan uçsuz bucaksız bir ‘’Öte Evren’e’’ hazır mıyız?