Başlığı okuyanlar sorabilir: Bir mezarlığın kültürel açıdan ne değeri olabilir ki?
Bu soruya verilecek cevap şudur: Türkiye’de bulunan ve Osmanlı döneminden kalan bütün mezarlıklar barındırdıkları mezar taşlarıyla tarih, sanat ve kültür açısından birer hazine olma niteliği taşırlar. Ayrıca işin milli bir yönü dahi vardır. Örneğin Birinci Dünya Savaşı’nda Erzurum’da bulunan gözlemcilere belediye başkanı Türkler’in nüfuslarının Ermenilerden daha çok olduğunu vurgulamak için mezar taşlarını gösterir. Yani bu demektir ki, Türkler tarih boyunca Erzurum’da çoğunluğu teşkil etmişlerdir. En büyük kanıt atalardan kalan mezar taşlarıdır.
Ünlü Edebiyatçı Yahya Kemal’e Türkiye’nin nüfusunu sorarlar. O zamanlarda nüfus 13-14 milyondur. Yahya Kemal Türkiye’nin nüfusunun 50 milyon olduğu cevabını verir. Bu rakama şaşıranlara ise verdiği cevap manidardır: Biz ölülerimizle birlikte yaşarız.
Osmanlı döneminden günümüze gelmeyi başaran mezarlıklarda, bazıları birer sanat harikası olan taşlar zamanın tüm yıpratılmışlığına rağmen hala varlıklarını korumaktadırlar. Biraz Osmanlı dönemi yazısını, yani Osmanlıcayı bilen bir kişi, herhangi bir mezar taşını okuduğunda, taş sahibinin mesleğini, lakabını, varsa tarikatını, sosyal statüsünü, vefat nedenini ve hakkındaki diğer detayları öğrenebilir. Bu sayede, tarihin içinde yol almak, geçmişte yaşamışlarla konuşmak ve adeta halini hatrını sormak mümkün olmaktadır. Bunun insana verdiği keyif ve haz ise deyim yerindeyse tarif edilemez derecededir.
Osmanlı döneminden kalma mezar taşlarının başlıkları en az gövdeleri kadar önemlidir. Taşların üst kısmını teşkil eden başlıklar, cinsiyete ve sosyal statülere göre değişir. Bunlara bakarak kişinin hangi tarikata bağlı olduğu, hangi mesleği icra ettiği net olarak tespit edilebilir. Başlığın çeşidi ile taşların üzerindeki diğer süslemelerden, hangi döneme ait olduğu ve o tarihlerde geçerli olan sanat anlayışı öğrenilebilir. Bazı taşlarda dönemin şairleri tarafından yazılan şiirler edebi açıdan dikkat çekici derecede güzeldir.
Kadın mezar taşları ise ayrı bir harikadır. Başlıkları ve gövdeleri erkeklere ait olanlara göre daha süslü ve işlemelidir. Bir Osmanlı kadın mezar taşında kadınlığın zarafeti bütünüyle görülür. Çok çeşitli süslemeler taşı baştan aşağıya dolaşır. Bu taşlarda mecazlı anlatım, yani bir düşünceden, fikirden dolaylı olarak bahsetme uygulaması sıkça görülür. Bu yaklaşım Osmanlı mezar taşlarının en dikkat çekici niteliklerinden birisidir. Eğer mezar taşı, genç kız iken ölmüş birine aitse taşın üzerinde kırılmış bir gül, evlenmeden vefat etmişse duvak motifi gibi süslemelere rastlanır. Aynı anlayış erkek mezar taşları için de geçerlidir. Bazı taşlarda başlık kısımlarında sarık kısmının içine yerleştirilmiş gül motifine rastlanır. Bu o şahsın gençken öldüğünü gösterir. Yani daha bir gül iken solmuştur.
Esasen Osmanlı mezar taşlarındaki her motif, her şekil, hatta kitabelerdeki ifadeler dolaylı bir anlatıma işarettir. Meyveler, çiçekler cenneti sembolize ederler. Günümüzdeki taşların yüzeylerine konulduğunu halen gördüğümüz servi ağacı motifi sonsuzluğu ve Allah’ın birliğini temsil eder. Yine bizlere Osmanlı geleneğinden miras kalan Hüve’l-Baki ifadesi insanın ölümlü olduğunu hatırlatmak ister. Bu mecazlar o kadar çoktur ki, haklarında kitaplar dahi kaleme alınmıştır.
Osmanlı mezar taşları söz konusu olduğunda, Nazilli’de kültür mirası arasında sayılması gereken çok önemli bir yer bulunmaktadır. Bu yer günümüzde Dallıca yakınlarında bulunan Evranlı mezarlığıdır. Evranlı mezarlığı barındırmakta olduğu mezar taşlarıyla Nazilli tarihi açısından paha biçilmez bir değere sahiptir. Şehrin diğer tarihi mezarlığı olan Eğriboyun’a nazaran geçmişi daha eskilere dayandığı anlaşılan mezarlık, ismini tarihi ve manevi bir şahsiyet olan Evranlı Baba’dan almaktadır.
Evranlı mezarlığında tarihi öneme sahip olan taşlara Osmanlı’dan kalanlar ile cumhuriyetin ilanıyla başlayıp, 1950’lere kadar gelenleri dahil edebiliriz. Ancak ne yazık ki bu önemli mezarlıktaki birçok tarihi taşın yok olup gittiği anlaşılmaktadır. Nitekim Nazilli Belediyesi çalışanlarından değerli büyüğümüz Celal Yavaş’ın verdiği bilgiye göre koruma duvarları yapılırken tarihi taşların bazıları kırılarak kullanılmıştır. Aslında yok olanlarla, kırılarak duvar inşasında kullanılanlarla birlikte Nazilli tarihine ait eşsiz bilgiler de yok olmuş diyebiliriz.
Evranlı mezarlığındaki başta Osmanlı dönemine ait olanlar ve cumhuriyetin ilk yıllarında dikilen taşlar vasıtasıyla geçmişte Nazilli’de yaşayan önemli şahsiyetler, aileler, icra edilen meslekler ve sosyal sınıflar gibi birçok önemli konuda bilgi edinilebilir. Bu hususta bir örnek vermek yerinde olacaktır. Mezarlıkta çeşitli zamanlarda yaptığımız incelemelerden birinde yarısına kadar toprağa gömülü olarak bulduğumuz bir taşı çıkardığımızda kırılmış olduğunu ve kırık parçasının da biraz uzağa atıldığını tespit ettik. Kırık iki parçayı bir araya getirdikten sonra okumaya çalıştık. Neticede taşın 16 Eylül 1899 tarihinde 28 yaşında iken vefat eden Hacı Bekirzâde ailesinden Mehmet isimli gence ait olduğunu tespit ettik.
Evranlı mezarlığındaki mezar taşları ile ilgili ilk ciddi çalışma emekli din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Abdullah Kavlak tarafından yapılmıştır. Sadece Evranlı değil, Nazilli ve çevresindeki diğer tarihi mezarlıkları da detaylıca inceleyen Kavlak, buradaki bütün taşların resmini çekmiştir. Böylece mezarlığın en azından elde kalan varlığı tamamen yok olmaktan kurtulmuş olmaktadır.
Evranlı mezarlığının tarihi ve kültürel yönü ile birlikte tüm Nazilli halkı açısından taşıdığı başka bir önem daha mevcuttur. Onlarca ailenin birkaç kuşak önceki büyükleri burada yatıyor. Yarın, yani yıllar geçip zaman ilerledikçe bu kabirler daha değerli olacak. Neslini öğrenmek isteyen Nazilli’liler buraya gelip büyüklerini arayacaklar. Ancak mezarlığın mevcut durumu söz konusu olduğunda bu durum ileride mümkün olmayabilir.
Ortada önemli bir sorun var. Mezarlık tamamen dolmuş durumda. Hatta doluluk o kadar fazla ki, bazı definlerde eski mezarlar yerinden çıkarılıp kırılarak yenisi yapılıyor. Bazı kişiler kendilerine veya ailelerine ait mezar yerlerini satıyorlar. Bu durum sonucunda eski bir mezar değiştirilerek ortadan kalkıyor. Bu sebeple orada burada kırık mezar taşı parçalarına rastlanıyor.
Mezarlığın trafonun olduğu eski girişlerden başlayarak aşağıya doğru sanayi tarafındaki büyük giriş kapısına inen engebeli kısımında neredeyse defin yeri kalmamış durumda. Osmanlı döneminden kalma taşların tamamı ve cumhuriyetin ilk yıllarına ait taşlar burada. Gezerken mezarların üstüne basmak zorunda kalınıyor. Sıkışıklık neticesinde üzerlerinden atlanarak ilerlenebiliyor. Bu da hoş olmuyor.
İkinci bir sorun da şu. Mezarlık her yönden açık ve isteyen istediği gibi girebiliyor. Biraz gözden uzakta bir bölgede olduğundan geceleri buradan geçmenin tehlikeli olduğu söyleniyor. Zira kiminle karşılaşacağınız belli değil. Nitekim bir ziyaretimizde Nazilli’nin köklü bir ailesine ait olan ve duvarlarla çevrilmiş kısmın içine affedersiniz tuvalet yapıldığını bile gördük. Ayrıca Osmanlı dönemine ait bir taşın muhtemelen tekme atılarak kırıldığına şahit olduk.
Peki ne yapılabilir?
Bize göre, mezarlığın bahsettiğimiz kısmı, yani yukarıda kalan bölümü tamamen definlere kapatılmalı ve koruma altına alınmalı. Buradaki taşlardan tarihi önem taşıyanların envanteri çıkarılmalı. Tamire muhtaç olanlar onarılmalı.
Mezar yeri satışları engellenmeli. Dört taraftaki tüm kapılar kapatılmalı. Saat 17:30’dan sonra mezarlığa giriş çıkış olmamalı. Duvarlar yükseltilerek dikenli telle çevrilmeli. Mezarlığa girecekler aşağıdaki yeni kapıdan bekçilerin bilgisi dahilinde girmeli ve 17:30’a kadar ziyaretlerini bitirmeli.
Bu konuda Nazilli halkına da sorumluluk düşmekte. Mezarlıkta yakını olanlar, birkaç kuşak önceki büyüklerine ait mezarların bakımını düzenli olarak yapmalılar. Etraflarını temizleyerek temiz tutmalılar. Bayramlarda gelindiğinde çiçek ambalajı ve su şişesi gibi çöplerin yere atılmamasına dikkat etmeliler.
Evranlı mezarlığı kısaca bahsettiğimiz yönleriyle Nazilli açısından oldukça değerli bir yer olma niteliğine sahip. Ancak vurguladığımız gibi, durumu iyi değil. Fakat bizler, Nazilli’nin taşlara işlenmiş geçmişine tüm içtenliğimiz ile sahip çıkarsak, burada yatan büyüklerimizin ruhlarını biraz da olsa şad edebiliriz.