Sayın Havadis gazetesi okurları. Evvela güzel Nazilli’mizin değerli halkının ve sizlerin geçmiş bayramlarınızı kutlar, daha nice bayramlar görmenizi Cenab-ı Hak’tan niyaz ederim.
Değerli okurlar, önceki yazılarımızda Nazilli tarihinde kısaca değinmiş, şehrin çok dinli ve kültürel açıdan renkli yapısından bahsetmiştik. Evet, Nazilli gerçekten şehrin kurucu ve asli unsuru olan Müslüman Türkler, Rumlar, Ermenîler, Musevîler ve Osmanlı Bankası vb. yerlerde çalışan diğer yabancılarla çok dinli ve kültürlü bir yapı arz ediyordu.
Müslüman Türklerden bir kısmı hariç, büyük çoğunluk Aşağı Nazilli adıyla bilinen gerçek Nazilli’de ikamet etmekteydi. Şehrin ileri gelen bazı aileleri ise gayrimüslimlerin yaşadığı Pazarköy’ün yine kendilerine has bir kısmında oturmaktaydı ki, edindiğimiz bilgilere göre burası günümüzde Aydoğdu mahallesinin bulunduğu yerde kalmaktaydı. İstasyondan başlayarak şehrin yukarı uzanan bölgesi olan Yukarı Nazilli veya eski ismi ile Pazarköy’de ağırlıklı olarak ticaret, zanaat ve diğer işlerle ilgilenen gayrimüslimler yaşamaktaydı.
Hacışeyhzâde, Kuzum Hacışeyhzâde, Hacı Müezzinzâde, Kahyazâde, Korgalızâde, Kayyumzâde, Hâcı Bekirzâde, Hâcı Mehmedzâde, Terzi Ömerzâde, Müftizâde, Hocazâde, Eycelizâde, Musluhiddinzâde gibi aileler Nazilli’de toplumsal yaşamda ön plana çıkan bazı ailelerdi.
Bu ailelerden birisi de Hacışeyhzâde ailesi idi. Ailenin günümüzde yaşayan üyelerinden kıymetli büyüğümüz mühendis sayın Nuri Cengay’ın belirttiği üzere Hacı Şeyhzâdeler aşağı yukarı beş asır önce Nazilli’ye gelerek yerleşmiş ve şehrin büyümesinde önemli rol oynamıştı. Yine sayın Cengay’ın verdiği bilgiye göre Osmanlı imparatorluğunun son döneminde Hacı Şeyhzâdeler bir müddet Yergenli adlı yerde ikamet etmiş olup burası günümüzde İstiklal mahallesine denk gelmekteydi. Osmanlı belgelerinde Yerkenli ismiyle görünen bu mahal, bir karye, yani köy olarak kayıtlıdır. Yerkenli isminin ise yörüklerden dolayı Yörükanlı-Yörüganlı gibi farklı isimlerden gelmiş olması muhtemeldir.
Hacı Şeyhzâde ailesi geniş bir aile olup, cumhuriyetten sonra Kutay, Cengay ve Kutsal gibi farklı isimler almışlardı. Bu aileden olan Hüsnü Kutsal, eskiden İtfaiye’nin bulunduğu şimdi belediyeye ait park işletmesi olan yeri bağışlamış ve burası bu bağışa atfen Hüsnü Kutsal Parkı olarak isimlendirilmiştir. Yine aile mensuplarından Hacı Ahmed Efendi bugün Aydoğdu mahallesindeki Hacı Şeyhzâde Cami’ni, sayın Nuri Cengay’ın büyükbabası olan Hacı Ethem Efendi ise bu günlerde yeniden inşası tamamlanmak üzere olan Hacı Ethem Camisi’ni inşa ettirmişlerdi.
Eski dönemlerde şehrin ileri gelen aileleri arasında imparatorluğun her şehrinde olduğu gibi evlilik yolu ile bağlantı kurulmaktaydı. Mesela, Nazilli tarihinin ünlü şahsiyetlerden Hacı Süleyman Efendi’nin eşi Hacışeyhzâde ailesinden idi. Benzer şekilde milli mücadelede önemli rol oynayan ve kırk yıldan fazla müftülük yapan Hacı Salih Efendi ise kızını Kuzum Hacı Şeyhzâdelere vermişti.
Nuri Cengay Bey’den aldığımız bilgiye göre, büyük ceddi Hacı Şeyhzâde Hacı Mehmed Efendi’nin kabri, kuvvetle muhtemel olarak bugün Atatürk Lisesi’nin bulunduğu alandaki mezarlıkta idi. Bu mezarlığa bir zamanlar ünlü Çakırcalı Efe’nin kabri bulunduğu için Çakırcalı Mezarlığı ismi verilmişti. Büyüklerimizin de bildiği üzere Atatürk lisesi yapılırken mezarlık kaldırılmış ve yakını defnedilmiş olanlardan mezarlarını taşımaları istenmişti. Keşke, taşınan mezarların hiç olmazsa taşları günümüze gelseydi. Böylece Nazilli’de kimler yaşamış iyi öğrenebilseydik. Ama ne yazık ki hepsi yok oldu gitti.
Yukarıda belirttiğimiz gibi gayrimüslimler, Rum, Ermenî, Musevi ve diğer unsurlar Pazarköy yani Yukarı Nazilli’de ikamet ediyorlardı. Burada kendilerine ait mezarlıklar da bulunuyordu. Nuri Bey’in aile büyüklerinden dinleyerek bizimle paylaştığı bilgilere göre Musevilere ait mezarlık günümüzde Şehitler ilköğretim okulundan yukarıya, trafo ve düğün salonu ile pazarın kurulduğu yere çıkan yolun yanında, bugün son örnekleri kalan beyaz boyalı muhacir evlerinin bulunduğu yerlerde bulunmaktaymış.
Nuri Bey’in yine aile büyüklerinden duyarak naklettiği iki enteresan hatırayı burada bahsederek yazımıza son noktayı koyalım. Kendisine paylaştığı bu değerli bilgiler için çok teşekkür ederim. İlk hatıra Musevi mezarlığı ile ilgili. Rahmetli teyzesinden duyduğuna göre, Nazillili Museviler söz konusu mezarlığa cenazelerini taşırken, önlerinden bir Müslüman geçince dururlarmış. Eğer geçen bir çocuksa, şeker veya harçlık vererek bir kez daha geçmesini ister, söz konusu kişi geçmeden cenazeyi bir adım bile götürmezlermiş. Demek ki, dini inanışları ve geleneklerine göre, böyle enteresan bir adetleri vardı.
Sayın okurlar, şimdi, Yıldıztepe mahallesinde olduğunuzu düşünün. Etraf bomboş, sadece az sayıda tek katlı evler var. Her yer alabildiğine bahçe, bağ, toz, çamurlu yol. Pazar pazarının kurulduğu yerden Şehitler İlköğretim Okulu’nun olduğu yere doğru iniyorsunuz. Karşınıza, bir Musevi cenazesi çıkıyor. Üstelik vefat eden kişi ile birlikte cenaze sahipleri de sizin gibi Nazillili! Siz geriden cenazeyi takip ediyorsunuz. Biraz ileride Tevrat’tan okunan ayetler ve İbranice dualarla cenaze gömülüyor! Evet, gerçekten bu sahne düşünüldüğünde adeta bir hayal veya masal gibi gelmekte. Ancak bir zamanlar Nazilli’de bu sahneler son derece normal olup hayatın sıradan gelişmeleri arasındaydı.
İkinci hatıra ise gayrimüslimlerin yaşadığı yer olan Pazarköy’le ilgili. Sayın Nuri Cengay’ın nakline göre büyükbabası ve Hacı Ethem Cami’nin banisi Hacı Ethem Efendi, büyükannesi ile evlendiği zaman eşine bu bölgede bir ev almak istemiş. Ancak kayınpederi:
-Ben kızımı gavurların içinde oturtasınız diye sana vermedim! şeklinde kendisi ikaz edince, Hacı Ethem Efendi bu fikrinden vazgeçmiş.
Bu küçük ama son derece önemli hatıralar bize, eski Nazilli’de inanç, gelenek ve göreneklerin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Özellikle ikinci hatıra bize bugün şehrin merkezi olan Yukarı Nazilli’ye Müslüman Türklerin pek rağbet etmediklerini göstermektedir. Sadece ticaret ve diğer işler nedeniyle bir kısım ileri gelen Müslüman Türk aileler burayı tercih etmekte, ev yerine daha ziyade arsa, bahçe ve arazi almaktaydılar.
Osmanlı dönemi Nazilli’sinde, Tanzimât’tan sonra görülen değişimlere rağmen herkes kendi mahallesi ve bölgesinde yaşamaktaydı. Dini inançlar, gelenek ve adetler bu durumu zorunlu kılıyordu. Aynı şekilde gayrimüslimler de bir arada yaşamayı tercih ediyorlardı. Fazla sık olmamakla birlikte Müslüman ve gayrimüslimlerin beraber yaşadıkları yerler vardı. Ortak yaşamın olduğu yerlerde her iki toplumun mensupları birbirlerine saygı ile yaklaşmakta, Müslüman gayrimüslim komşusunun paskalyasını tebrik etmekte, gayrimüslim ise Ramazan’da dışarıda bir şey yiyip içmemeye dikkat ederek, Müslüman komşusunun bayramını kutlamakta hatta kendisi de kutlamaya katılmakta idi.
Fakat I. Dünya Savaşı yılları ve sonrasında yaşanan işgal bu harmoniyi, geleneksel düzeni, çok dinli, çok kültürlü yapıyı bozdu. Yaşanan olumsuz gelişmeler neticesinde gayrimüslim unsurlar Nazilli’yi terk ettiler. Tarihi yapı işgalde ağır zarar gördü. Üstüne üstük şehir Sümerbank’ın açılması ile yoğun göç alınca bambaşka bir yapıya büründü. Yani tarihteki Nazilli hayali cihana değer bir hatıraya dönüştü.
Sevgi ve saygılarla.