MEHMET GENÇ/Bir Alimin Serencamı
Yazar:Abdullah Mesud Küçükalay
Türü:Biyografi
Yayınevi:Ötüken
Kitapta ömrünü ilme adamış, özellikle Osmanlı İmparatorluğu İktisadi Sistemine adamış bir akademisyenin hayatına, ilimle geçmiş bir ömrün zaman zaman sancılarına, kimi zaman da buldukları karşısında erişilen gönül huzuruna tanık oluyoruz.
Mehmet Genç, Artvin ilinin Arvahi ilçesinde doğdu ve ilkokulu burada okumuş, orta okulu ise Hopa'da bitirmiştir.
O, liseyi İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde okumuş, öğrencilik yıllarında H.Nihal Atsız'ın öğrencisi olmuş, kendisinden çok istifade etmiştir.
Daha lise yıllarında iken düşünce dünyası yavaş yavaş şekillenmeye başlamış, öğrenme arzusu bu yıllarda hayatına yön vermiştir.
Mehmet Genç Hoca, Osmanlı’nın geri kalmasına dair bilinenleri araştırmayı doktora tezi olarak almış fakat geri kalma sebeplerini öğrenmek istemesine rağmen aradığı bilgileri arşivlerde bulamamış, yaptığı çalışmalar neticesinde buldukları doktorasını yazmasına imkan vermemiştir.
Doktorayı verme süresi dolduğundan dolayı üniversiteden ayrılmakla karşı karşıya kalmış ancak onun ortaya koyduğu çabadan dolayı hocası onun çalışmalarını sürdürmesi için konuyla ilgili araştırma birimi kurarak Mehmet Genç'in bu yolla çalışmaları ve araştırmalarını sürdürmesini sağlamıştır.
Hoca kendisine sağlanan bu imkanı doğru kullanmış, gece gündüz demeden çalışmalarını sürdürerek adeta yürüyeceği yolu kendisi açarak, kendisinden sonra gelenlerin faydalanacağı bilgi ve belgeleri araştırarak üretmiştir.
Mehmet Genç'in hayatı bilimsel çalışma, özellikle de Osmanlı İktisadi Düzeni üzerinde çalışarak geçmiş, bu konuda elde ettiği bilgileri değişik konferans, makale ve kitapla desteklemiştir.
O, adeta hayatını ilme vakfetmiş, hayatının hiçbir safhasında statü ve makam peşinde olmamıştır.
Mehmet Genç emekli olduktan sonra bir takım gerekçeler ileri sürülerek siyaseten kapatılan Şehir Üniversitesi’nde hocalık yapmıştır.
Kitaptan, “Şahsıma ibzal buyurulan iltifatlarına esas dayanağının liyakatimin dışında nerede olabileceğini düşündüğüm zaman, Nietzsche'nin bir sözü aklıma geliyor ‘Uzun süre bakarsan, uçurumda senin içine bakar.’ Ve sonra başka bir bilgenin Kierkegaard'ın yazdığını hatırlıyorum. ‘Sonsuz bir aşkla ancak sonsuzluk seçilebilir. Sonsuzluk, yani Tanrı.’ Ben, bu iki bilgenin sözlerini, basitçe şöyle birleştirebileceğimizi düşünüyorum. İnsan incelediği, zihin dünyasını yönelttiği obje ile bir şekilde kaynaşmaya başlar, fark edilmesi bile zorlaşır. Onun özellikleri ile bulanır. İnsan okyanusta yüzmeye kalkınca, tabi ki derinliklerine üzerinde görünür. Aslında derinlik kendisinde değil, içinde yüzdüğü okyanustadır. Benim esas şansım, devasa bir obje ile uğraşmaktan ibarettir. Osmanlı Devleti, tarihin tanıdığı sayılı büyük yapılardan biridir. Kendi tarihimiz de dünya çapında rol oynama imkanı bulduğumuz müstesna bir dönemdir. Sorun, bu büyük mirasın üzerine eğilmek, okyanusta yüzmeye başlamak gibi bir şey.”
***Okundu