AK Parti eski Diyarbakır Milletvekili ve Akil İnsanlar Heyeti Doğu Anadolu Bölgesi Grubu Üyesi Abdurrahman Kurt, çözüm sürecinin birlikte yaşam projesi olduğunu ve sürecin AK Partisiz devam edemeyeceğini söyledi.
AK Parti eski Diyarbakır Milletvekili ve Akil İnsanlar Heyeti Doğu Anadolu Bölgesi Grubu Üyesi Abdurrahman Kurt, İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi’ndeki çözüm süreci konulu konferansta üniversiteli gençlerle buluştu. Kürt sorununu, tarihsel süreç bağlamında çıkış noktasından çözüm süreci aşamasına kadar çok yönlü olarak ele alan Abdurrahman Kurt, “Çözüm süreci demek Türklerin bölünme korkularıyla Kürtlerin adalet isteğinin dengelenmesi demektir” dedi. Bu sürecin bir birlikte yaşam süreci olduğunun altını çizen Kurt, “AK Partisiz çözüm süreci olmaz. Çözüm süreci bir birlikte yaşam projesidir. Bize Ankara’da güçlü bir hükümet lazım. Bunu hiçbirimiz aklımızdan çıkarmayalım” dedi.
Üniversitelerde gençlerin çözüm sürecine karşı inançlı ve kararlı olduğunu görmenin kendisini umutlandırdığını söyleyen Kurt, “Gençlerimizin talebi üzerine buraya geldik. İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi de bu konuda çok duyarlı. Bu halka mal olmuş toplumsal barış sürecini en ufak tehlikelerden korumak, buna ilişkin toplumsal bilinci ve dayanışmayı da yükseltmek adına buradayız. Gençlerimizde de bu heyecanı, inancı ve kararlılığı görmek beni umutlandırıyor. Bu anlamda barış için durmak yok yola devam diyeceğiz” dedi.
“ÇÖZÜM SÜRECİ YÜZLEŞME DÖNEMİDİR”
Kürt sorunun çıkış noktası olarak 19. yüzyılda Batı’nın ürettiği tek tip ulus devlet politikasına geçilmeye çalışılmasını gösteren Kurt, “Muasır medeniyet kavramının üzerinden benzeşmeye çalıştığımız o ülkelerde, o günlerde aslında faşizm vardı. İşte biz onlara benzemeye başlayınca dillerin tek dile indirgenmesi ve Batı’da yapılanların aynısını yapmak gibi argümanlar da bize taşındı. Ortaya çok kültürlü Osmanlı toplumunda tek tipe ulaşmak için birilerinin üzerine basılması gereken biz yüzyıl çıktı. O yüzyıl hep kavgayla geçti. İşte çözüm süreci bununla yüzleşmenin dönemidir” ifadelerini kullandı.
“ÇÖZÜM SÜRECİ RESMİ İDEOLOJİNİN DIŞINA ÇIKMANIN ADIDIR”
Kürtler açısından çözüm sürecinin bir varlık sorunu olduğunu anımsatan Kurt, şimdi ise Kürtlerle ilgili sorunun bir eşitlik sorununa evirildiğini, varlık sorununun aşıldığını ve bunu Milliyetçi Hareket Partisi’nin dahi kabul ettiğini söyledi. Çözüm sürecinde örgütün “Ben burada siyasal hegemonyamı nasıl korurum?” diye düşündüğünü, hükümetin ise “Bölünmeden, taviz vermeden ve üniter yapımızı bozmadan bu çatışmalı ortamdan nasıl çıkarız?” arayışı içerisinde olduğunu ifade eden Kurt, şöyle konuştu: “Çözüm sürecinin yerli yapısı ülkenin menfaatleri için çok büyük bir avantaj. Çünkü bunu bizim dışımızda ele alan uluslararası güçler bizim lehimize almıyor. Yeniden şekillenecek olan Orta Doğu’da enerji yollarından, doğalgaz kaynaklarına kadar kendi dominant etkileriyle yönetebilecekleri bir düzlem arıyorlar. Bunun içinde güçlü bir Türkiye olmaması gerekiyor. O açıdan da biz bu süreci ne kadar yerli hale getirirsek onların aleyhine olacak. Çözüm sürecinin uluslararası boyutu da bu yönde ele almamız gereken bir konu.”
“CHP VE MHP SÜRECE HAZIR DEĞİL”
Muhalefet partilerinin çözüm sürecine yaklaşımlarını da değerlendiren Kurt, “Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu sürece hazır olduklarını göremiyorum. En azından eski baraj ve bariyer oluşturma psikolojisinde olmadıklarını da kabul etmek gerekiyor. Özellikle Devlet Bahçeli’nin bu süreçte en olumlu tavrı sokak çatışmalarına mahal vermeyecek bir MHP yönetimi sağlamış olmasıdır. Bu bence topluma yapabileceği en büyük iyiliklerden biriydi. Bu anlamda kendisini tebrik ediyorum. Ama CHP ön açamıyor ve geriden geliyor ama en azından bariyer oluşturma noktasında bir etki gösteremiyor” şeklinde konuştu.
“BİR KÜRDÜN KÜRT SORUNUNA BAKIŞIYLA YOZGATLININKİ FARKLI”
“Sosyolojik olarak istesek de istemesek de her birimizin yetiştiği cenahın bizi birbirimizden uzaklaştırdığını kabul etmeliyiz” diyen Kurt, sözlerine şöyle devam etti: “Bir Kürdün, Kürt sorununa bakışıyla, bir Yozgatlınınki aynı değil. Oysa biz aslında aynı bahçenin çiçekleri olduğumuzu iddia ediyoruz. Bu farklılaşma birilerinin korkuları üzerinden beslenmiş karşıtlık, öbürlerinin de adalet arayışıyla beslenmiş karşıtlık üzerinden derinleşmiş. Bunları dengelemekle ilgili birbirimizi dinlemeye olan ihtiyacımız çok fazla. Özü itibariyle biliyoruz ki aslında halklarda ırkçı, ötekileştirici duygu yok. Örneğin MHP cenahındaki kardeşlerimiz daha çok bir bölünme fobisi ile tetiklenmişler, bu bölünme fobisi sorunu onun çözüm sürecini Doğu’daki insan gibi anlamasına engel olmuş. Aslında Kürtler bunları yaşadı dediğin zaman hak veriyor. Ama ‘Bunu devlet yaptı’ dediğin ve ortadan kalkmasını sistem haline dönüştürdüğün zaman korkuyor. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’ndan küçülmüş Türkiye coğrafyasına dönüşmüş bir ülkenin varisleri olduklarından kaynaklanan bir korku var. Bu korku vesayet sistemi üzerinden bizi yönetenler tarafından yıllarca tetiklenmiş.”
“BU TOPRAKLARA YAKIŞAN BARIŞTIR”
Konferansın açılış konuşmasını yapan İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, bu topraklara yakışanın barış olduğunu ifade ederek, “30 yıldır ilk defa Türkiye’de bir umut doğdu. Bu umut bu toprağın çocuklarının yeşerttiği bir umut. Biz hiçbir evi, diğer eve düşman kılmadan kardeşlik hukukumuzu tekrar hatırlayarak, aynı inancın aynı kültürün, kurduğumuz aile kurumunun bugün yaşayan evlatları olarak kavgayı değil barışı tercih ediyoruz. Bu topraklara yakışanın barış olduğunu ispatlamak üzere bir büyük sürecin içindeyiz” dedi.
“SÜREÇ HER TÜRLÜ PROVOKASYONA AÇIKTIR”
Büyümesi istenmeyen bir ülkenin kendi haline bırakılmayacağının altını çizen Hacısalihoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Ben uluslararası ilişkilerle uğraşan bir hoca olarak çok iyi biliyorum ki düzelmesi, büyümesi istenmeyen hiçbir ülke yalnız bırakılmaz. Uluslararası sistem bir bilek güreşi sahnesidir. Dolayısıyla onun önünü kesebilecek her türlü denklem düşünülür ve sahaya sürülür. İşte ilk defa bu barış umudunun en kuvvetli yanı bu toprağın evlatlarının buna sahip çıkması ve yerli olmasıdır. Bu süreç aynı zamanda her türlü provokasyona da açıktır. Kör iyimserliğe lüzum olmadığının da bilincinde olmalıyız. O yüzden bu meselenin baltalanması için oyun oynayan bütün karanlık çevrelerin oyunlarını bozmak istiyorsak öncelikle bu meseleye hepimizin sahip çıkmalıyız.”