İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda kadınlık ve erkeklik hallerini tüm boyutlarıyla masaya yatıran Yaşamak Denen Bu Zahmet İş, 30 yıl devam etmiş evliliğini sonlandırmak isteyen bir adam ile onu vazgeçirmeye çalışan bir kadının hikâyesini anlatıyor. Karakterlere hayat veren Ülkü Duru ve Musa Uzunlar, ilişkilerini sağlıklı yürütmek isteyen çiftler için adeta ‘reçete’ yazdı. İkili ilişkilerdeki en temel sıkıntılardan birinin de kişiler arasındaki iletişimsizlik olduğuna dikkat çeken Duru ve Uzunlar, “İletişim çağında iletişimsizliği yaşıyoruz” dedi.
“Yona, bırakma beni, yaşamak denen bu zahmetli işe beraber katlanalım” repliği, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda iki sezondur seyircisiyle buluşan Yaşamak Denen Bu Zahmet İş’in en vurucu bölümüydü. 30 yıllık evli bir çiftin tıkanan ilişkilerini konu alan oyun, bir zamanlar aklımızı alan bir çift gözün, zaman içinde nasıl da kâbusumuza dönüştüğünü ince ince anlatıyor. Kadın - erkek ilişkilerinin tüm acımasızlığı ve yalınlığıyla anlatıldığı oyun, ‘İlişkilerimizi tıkanmadan nasıl sürdürebiliriz?’ sorusuna da cevap arıyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nde aynı gün tiyatro eğitimine başladıkları andan bu yana 36 yıldır arkadaş olan Ülkü Duru ve Musa Uzunlar’ın hayat verdiği Yona ve Leviva Popokh çiftinin hayatına 70 dakikalığına konuk olduğumuz bu oyun, izleyenine ‘Dön ve hayatına bak’ mesajını veriyor.
“KADINLAR İLİŞKİDE DAHA GERÇEKÇİ”
İlişkilerin zamanla içinden çıkılmaz bir hal almasının kişilerin birbirlerindeki değişimlere uyum sağlayamamasından kaynaklandığını söyleyen Ülkü Duru, kadınların ilişkilerde daha gerçekçi ve toparlayıcı olduğunu söyledi. Seyirciden yoğun bir şekilde ‘Oyunda kendimizi gördük’ tepkisi aldıklarını da dile getiren Duru şunları söyledi: “Başlarda büyük bir aşk hissediliyor ama zamanla değişim kaçınılmaz. Birlikte değişebilmek ya da karşılıklı değişime saygı duymak gerekiyor. Aksi halde bir taraf, diğerini bırakıp kaçmak istiyor. Metinden anlaşıldığı kadarıyla ise ilişkilerde kadınlar daha gerçekçi ve toparlayıcı. Yona daha hayalperest ama Leviva, zamanında yapılacak olan şeylerin artık yapılamayacağının farkında.”
“ÜLKE OLARAK DUYGULARIMIZI İFADE EDEMİYORUZ”
İkili ilişkilerdeki en temel sıkıntılardan birinin de kişiler arasındaki iletişimsizlik olduğuna dikkat çeken Ülkü Duru, “İletişim çağında iletişimsizliği yaşıyoruz. Günümüzdeki iletişim biçimleri çok yapay. Ben sevdiğim insanın yüzüne bakmak ve ona dokunmak isterim. Çünkü gözle ve yüzle olan ifadeyi hiçbir araç veremez. Ülke olarak duygularımızı ifade edemiyoruz. Yeni jenerasyon bize göre daha rahat ancak yine de ciddi bir toplum baskısı var ve çoğu şey ‘Ayıp’ olduğu gerekçesiyle söylenmiyor, bu da beraberinde iletişimsizliği getiriyor. Ayrıca duyguları suistimal edip başkasının alanına girmek de en az iletişimsizlik kadar kötü. Çiftler, birbirlerinin özgürlük alanına girmemeli. Toplum olarak ya çok kopuğuz ya da gereğinden fazla samimi. Her şeyde olduğu gibi ilişkilerde de bir denge kurulmalı” şeklinde düşüncelerini ifade ederken, Uzunlar ise “Adet yerini bulsun diye birbirimize ‘Nasılsın?’ diyoruz. Ama gerçekte kimse, kimsenin nasıl olduğunu merak etmiyor” sözleriyle Duru’ya destek verdi.
“İNSANLAR KENDİLERİYLE YÜZLEŞMEKTEN KORKUYOR”
İlişkilerinin sonunun oyundaki gibi olmaması için özellikle genç izleyicilere çaba göstermeleri tavsiyesinde bulunan Musa Uzunlar, “Oyundaki adam sürekli aynı şeyleri görmekten ve aynı romanı okumaktan sıkılmış. Hayatta her şeyi yarım kalmış ve neyi nerden yakalayabilirimin derdinde. Bazen gençler de benzer nedenlerden ayrıldıklarını söylüyorlar. Aslında bunun yaşla ilgisi yok. İlişkilerin sonlarının böyle olmaması için çabalamak gerekir. Oyunda geçen, ‘Hayata iki bez parçası arasında geldik ve yine iki bez parçası arasında gideceğiz’ repliği aslında hayatın anlamını daha çok hissetmemizi sağlıyor. Oyun, verilen bu ince mesajla seyirciye hem hayatı sorgulatıyor hem de ‘Bu hengameye ne gerek var?’ diye soruyor. Çünkü insanlar bir yandan yapamadıklarına ve geçip giden zamana üzülürken, diğer yandan yalnızlıktan yani kendileriyle kalmaktan korkuyorlar. Yalnızlıkla tek başınalık arasında bir fark vardır. Yalnızlık bir başkasının eksikliğidir. Tek başınalık ise kişinin yanında kendisinin de olmamasıdır. Eğer yanınızda kendiniz varsa sorun yoktur” dedi.
OYUNUN KİLİT KARAKTERİ: GOUNKEL
Popokh çiftine yaptığı gece yarısı ziyaretiyle oyunun akışını değiştiren Gounkel karakteri ise Ülkü Duru’nun gerçek eşi İştar Gökseven tarafından hayat buluyor. Gökseven, oyundaki kısa rolünde insanların yalnız kaldığında da hiçbir şeyi değiştiremediğini; ‘Ne mutlu ki sizin evinizde bağırabileceğiniz biri var’ repliğiyle gösteriyor. Gounkel’in çok kilit bir karakter olduğunu belirten Musa Uzunlar, “Gounkel, sahneye girdiği anda Yona sorunu daha net görebiliyor. Sonuçta herkes kendi içinde yalnız ve Gounkel, Yona’ya farkındalık oluşturuyor” dedi.
“TÜRKİYE’DE SANATIN HALİ AKM GİBİ”
Türkiye’de sanata yeterli ilginin gösterilmediğini de belirten Musa Uzunlar, “Bugün AKM’nin durumuna bakarsak Türkiye’deki sanatın halini de görürüz. Kişinin mesleğiyle ailesini geçindirememesi çok kötüdür. Bir oyuncunun sadece tiyatroculuk yaparak bırakın ailesini, kendisini bile geçindirmesi çok zor. Sadece verilen maaşla yaşamaya kalksak, başaramayız” diye konuştu.
Türkiye’de tiyatro sahnelerinin açılması için hiçbir desteğin olmadığını söyleyen Ülkü Duru, “Avrupa’nın herhangi bir kentine gittiğinizde en küçük kasabada bile 3-4 sahne görebilirken burada sahneleri alışveriş merkezlerinin içinde yaşatmaya çalışıyoruz. Tiyatro sahnelerinin yapılması için hiçbir destek yok. Hatta bir dönem tiyatroların kapatılması bile konuşuldu. Bunlar, devletin kültür politikasının yetersizliğinden kaynaklanıyor. Kültürün, bir ülkenin gelişimi için en önemli faktör olduğunu göremiyoruz. Ama yeni jenerasyondan çok umutluyum. Birçok özel tiyatro açılıyor. Direniyorlar ve güzel şeyler yapıyorlar” dedi.