Sevmek kimi zaman rezilce korkudur
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Şair Atila İlhan ne güzelde ithaf etmiş bizlere “Ben Sana Mecburum” şiirinde…
Sevgiden, aşktan uzaklaşan, yerini öfke tohumlarının ekildiği bir toplum haline geliyoruz. Eskiden anlatırlardı hep büyükler “Ah o eski baharlar”… Baharın müjdecisi renkler, siyasi ideolojilere alet oldu.
Ah bu yalan düzen; bitirdi aşkı, sevgiyi, dostluğu… Adına şiirler, şarkılar, methiyeler yazılan şehirler öfkenin “Dağıtım Şirketi” haline geldi.
Eskiden güzelmiş yazlar, baharlar, kışlar. Mutluymuş insanlar… Anlatacakları varmış insanların, tadı çıkıyorlarmış yaşamanın hüzünle. Paraları yokmuş ama mutlularmış. Ayrılık oranları patlamada değilmiş şimdiki gibi.
Dayanırlarmış insanlar saygıları ve sevgileri için. Kavgalar da güzelmiş, ölümler de…
Bazen acıyorum halimize, bize diyorlar ya X kuşağı mı, Y mi, neyse ne anlatacağız geleceğimize. Bizim devirde yaşanmaz eskiden yaşananlar…
Anlatmazlar bundan 100 yıl sonra bizdeki sevgileri, bağlılıkları...
Yozlaşan toplumun Avrupalılaşan gençleriyiz biz, kim ne derse desin. Peki, kimin suçu bu? Bizi yıllarca uyutup sisteme ayak uydurtan “o” düzen mi yoksa? İsmini bilmediğimiz düzen!
Anlatacağım size Osman’ın Nazlı’ya olan sevdasını ve ölümünü; Zamanın birinde Aydın Sancak Beyi Süleyman Beyin, Osman isminde yakışıklı ve akıllı bir oğlu vardır. Osman Bey bu bölgede vergi işlerine bakardı. Bir gün Osman Bey, vergi toplamak için Pazar Köye geldi. Bu köyün ileri gelenlerinden Ahmet Ağanın evine misafir olur. Ahmet Ağanın, Nazlı isminde çok da güzel bir kızı vardı. Osman Bey Nazlı 'yı görür ve ona aşık olur. Osman’ın aşkı günden güne artar ve Nazlı' da ona karşılık verir. Zaman geçer. Nazlı babasından istenir. Ahmet Ağa kızı vermez. Nazlı, Osmansız yapamaz ve kaçar. Zaman geçer ve Nazlı’nın babası bu olaya dayanamaz zehir içer ölür. Nazlı babasının ölüm haberini alır almaz Pazar köye gelir. Babasının ölümüne kendisinin sebep olduğunu düşünerek bu acıya dayanamaz kendisini Menderes ırmağına atar, ölür. Ölüm haberini alan Osman da Pazar köye gelir. Nazlı' nın acısına dayanamaz o da kendisini Menderes ırmağına atarak intihar eder. Aşıkların cansız bedenleri birlikte kimsenin bilmediği yere gömülür. Geçen zamanın ardından Pazar köyün adı Nazlı Köy, Nazlı İl olur. Yaşadığımız topraklarda yaşanmış bu aşk ve ölüm adını son olarak Nazilli koymuşlar…
Söyleyeceğim odur ki dostlar; sihirli bir değnek gibi aşk dokunduğu kişiyi dönüştürüyor. Bir korkaktan kahraman, bir caniden derviş çıkarabiliyor. Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı Osman ile Nazlı gibi nice âşıklar, zamanın dişlileri arasında raks eden billur damlaları gibi asırlar ötesinden bizlerin yürek yanıklarını serinletebiliyor. Ah o yenilgi nedir bilmeyen zaman, bir tek aşk karşısında yenik düşüyor!
En büyük savaşlar, en görkemli zaferler günü gelince unutulup gidiyor. Yazmasaydı tarihçiler, kim hatırlardı onları? Ama aşklar öyle mi? Onlar tarihlerini yüreklere yazıyor ve büyülü bir şarkı gibi dilden dile, asırdan asra nefes alınan her yer ve zamanda söylenip duruyor.