Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tiyatro bölümü son sınıf öğrencilerinin, usta tiyatrocu Ülkü Duru yönetiminde sahneledikleri ‘Cumartesi, Pazar, Pazartesi’ isimli oyun, Küçük Sahne’de izleyiciyle buluştu.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tiyatro bölümü son sınıf öğrencileri, Eduardo De Filippo’nun ‘Cumartesi, Pazar, Pazartesi’, William Shakespeare’ın ‘Macbeth’ ve kendi yazdıkları ‘360’ oyunlarını sahneleyerek mezuniyete ilk adımı attılar. Aynı zamanda hocaları olan usta tiyatro Ülkü Duru ile prova sürecinde yakından çalışma fırsatı bulan öğrenciler, 3 farklı tarzda oyun çıkararak eğitim-öğretim sezonunu noktaladı. Birbirlerine bağlılıkları, annenin evi çekip çevirmesi ve babanın çocuklarla ilişkisi anlamında Türklere çok benzeyen bir İtalyan ailesinin anlatıldığı oyunda, kalabalık sahneler ve genç oyuncuların arasındaki uyum da dikkat çeken unsurlar arasında yer aldı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi çatısı altında ders verdiği öğrencilerle beraber oyun sahnelemenin kendisi için de çok önemli olduğunu söyleyen Ülkü Duru, “Tüm öğrencilerin, pırıltılarını görebileceğimiz karakterler olduğu için bu oyunu seçtik. Oyunda kalabalık sahneler var. Bu tür çalışmalar, onların eğitimi açısından oldukça önemli. Çok yoruldukları bir sene oldu. Fakat çok genç oldukları için de yorulmalarında hiçbir sakınca yok. Çok şanslılar çünkü farklı tarzlarda hocalarla çalıştılar ve çok iyi bir eğitim aldılar” diye konuştu.
“HAYATIMA DOKUNDU”
Cumartesi, Pazar, Pazartesi’de, evin 3 çocuklu babasına hayat veren genç tiyatrocu Yunus Emre Terzioğlu, güzel ve yorucu bir seneyi geride bıraktıklarını söyledi. Oyunun, aynı zamanda gerçek hayatına da dokunduğunu ifade eden Terzioğlu, 3 çocuk babası bir adamı oynamak bana ayrı bir zevk verdi. ‘Benim çocuğum olsa nasıl tepki verirdim?’ fikrinden yola çıktığım için ileride çocuklarımla kuracağım ilişki de bundan etkilendi. Yorulduğumuz ve zorlandığımız anlar da oldu ama üstesinden gelebileceğimizi gördük” dedi.
“ERKEK HER ZAMAN DAHA ÜSTÜN OLMAK İSTİYOR”
Evin annesine hayat veren Nimet Gürbüz, “Ülkü hoca, kimin hangi rolde zorlayacağını bilerek bir dağılım yaptı. Ben de başta çok zorlandım. Çünkü toplumun ataerkil olmasına rağmen kapıdan eve girince anaerkil bir aile yapısı var. Oyunda, oğlum büyüyor, işleri devralıyor ve eşimden daha iyi satışlar yapıyor. Bu da eşim de bir özgüven problemine sebep oluyor. Onuru çok çabuk kırılan erkeklerin bu durumu kadına nasıl yansıttığını görüyoruz. Çünkü erkek her zaman daha üstün olmak istiyor. Kadına ise ‘yapma, etme’ diyerek onu toparlama görevi düşüyor” ifadelerini kullandı.
“PARA KAZANMAK İÇİN DİZİ YAPMAK ZORUNDAYIZ”
“Kariyerimde birinci sırada tiyatro olsun istiyorum fakat yaşadığımız ülkede para kazanmak için dizi yapmak zorundayız” diyen Ömer Faruk Ustaoğlu ise iyi bir oyuncu olabilmek adına tiyatro sahnesinden asla kopmamayı hedeflediğini ifade etti. Oyunda iki farklı karaktere hayat veren Ustaoğlu, “Prova süreci benim için çok eğlenceli geçti. Kendimi çok iyi ve özgür hissettim. Oynadığım iki rolde de karakterlerin farklı özelliklerini yakalamaya çalıştım. 15 kişinin birden sahnede olduğu bir oyun çıkardık. Birbirimizi dinlemeyi, karşımızdakinin oyununu almayı ve kullanmayı öğrendik. Her birimiz farklı renklerdeyiz ve tiyatronun bir topluluk işi olduğunu bir kez daha gördük” şeklinde konuştu.
“SANATA HİÇBİR ŞEKİLDE PAY AYRILMIYOR”
Oyunda bankacı olmasına rağmen tiyatro derneğinde oyunculuk yapan birini canlandıran Ozan Erdönmez ise mezuniyet hislerini şu sözlerle dile getirdi: “Türkiye’de genel anlamda bir işsizlik sorunu var ve sanat kolları da bundan acı şekilde etkileniyor. Sanata hiçbir şekilde pay ayrılmıyor ve destek çıkılmıyor. Aksine kapatılıyor. Buna rağmen bir yerden tutunabilmek çok güzel. Biz bir şeyler yapmaya devam edeceğiz. Umutsuz değilim ve gelecek korkum yok. Çünkü gelecekte ne olacağını bilmiyorum.”