İnsanoğlunun duyguları nehirler gibidir. Aktıkça akar, kurudu mu ise tam kurur. İnsan ruhunun en derininde mavi yatar, ardından yeşil gelir. Mavi coşkudur. Turgut Uyar’ın ‘Göğe Bakalım’ şiirindeki coşku, gök mavisidir. Kararmış bir gökyüzü hangimizi mutlu edebilir ki. Gökyüzünün uçsuz bucaksız maviliği bizim bitmek bilmeyen arzularımız gibidir. Tükenmez. Sonunu bilemeyiz. Baharda hafif rüzgar esintisindeki mavi gökyüzüne, yattığımı çimlerden ulaşabiliriz. İnsanoğlu bu yüzden yeşil ve maviye tutkuyla yaklaşır. Çünkü duygularımızı yansıtır. Bir de gökyüzünün kainata armağanı gökkuşağı vardır. Yağmurun ardından çıkan gökkuşağının büyüsü hepimizi başka yerlere götürür. Bu kadar kötülüğün olduğu dünyada, siyahın yükselişini bitirmek adına maviyi, yeşili sevin. Sevelim. İçimizdeki denizler hiç bitmesin. Yüksek bir tepeden seyrettiğimiz denizin ufuk çizgisinin ihtişamlı görünümüne hayranlıkla bakabilelim. Sınırların zorlanıp, zamana sıkıştırılan beyinlerimizi rahatlatabilmek için denizi, gökyüzünü, ormanları, sessiz sahilleri yalnız bırakmayalım. ‘Into the Wild’ filmini yani Türkçesi ‘Özgürlük Yolu’ olan filmi izlemediyseniz, izlemenizi tavsiye ederim. Özgürlük yolu filminde der ki; “Yaşadığımız çirkin şehirlerin orta yerine dikilen beton yapıların gölgesinde, sonuçsuz bir çabayla mutluluğa ulaşmaya çalışan bir nesiliz biz.” Bu sözde o kadar ağır duygular yüklüdür ki, insan biraz iç muhasebesini yapsa bu duygulara dokunabilir. Çocuklarımıza daha güzel bir dünya bırakmak adına, onlara denizi, gökyüzünü, yıldızları, sahilleri, ormanları, çiçekleri sevdirelim. Yaşadığımız tüm talihsiz olaylar bunları sevmediğimizden değil mi aslında. Sıkışmış şehirler. Bunalıma giren bünyeler, intiharlar, maddi geçimsizlikler, araba taksitleri, ev taksitleri vb. Hepsi doğanın cezası gibi aslında. Duygularımız teknolojinin esiri olmuş durumda. Evet insanoğlu eskideki coşkuları yavaş yavaş kaybediyor. Neden mi? Tabi ki bozduğu ekolojik hayatla ilgili. Biz bu gezegeni yaşanmaz hale getirdik. Küresel ısınma denilen bir şey bulduk. Ve dünyanın tüm güzellikleri değişen koşullarla birlikte tükeniyor. Betonarme icatlara tabi zorunluluğumuz var ama dünyayı kirletmeme, yeşili, maviyi sevme konusunda daha özenli olabiliriz. Greenpeace üyelerinin terörist, anarşist ilan edildiği bir dünyada yaşamanın neresi hoş. Onları antipatik bulmanın ne kazancı olabilir. Bence insanlık algılarını kapatıp bir takım tabulara esir olmuş durumda. Çocuklarımıza öncelikle doğayı sevmeyi öğretelim. Bırakın onlar zaten sevecekleri insanları kendileri bulacaktır. Son olarak yine Özgürlük yolu filminden alıntı yaparak, Lord Byron’un şiiri ile yazımı noktalıyorum. Sağlıcakla kalmanız dileğiyle.. “Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır, Bomboş sahillerdeki coşkudadır. İnsan elinin değmediği bir yerdedir, Denizin diplerinde ve gürlemesindedir. İnsanları severim ama doğayı daha çok severim…” - Lord Byron
Duyguların Rengi
Engin Kocaman'ın kaleminden...