Medicana Ankara Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Sorumlusu Op. Dr. Osman Denizhan Özgün, kısırlığın nedeninin stres olabileceğinin kanıtlanmış bir bulgu olmadığını söyledi.
Kısırlık tedavi sürecinin çok stresli ve uzun bir süreç olduğunu belirten Medicana Ankara Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Sorumlusu Op. Dr. Osman Denizhan Özgün, kısırlığın nedeninin stres olabileceğinin kanıtlanmış bir bulgu olmadığını kaydetti. Bazı hastalarda stresin hormon dengesinin bozulmasına ve bu nedenle yumurta oluşumunda olumsuzluklara yol açabildiğini belirten Özgün, “Bunun yanı sıra aşırı strese maruz kalan kadınlarda follop tüpünde spazma ve erkeklerde sperm sayısında ve kalitesinde azalmalara yol açabilir. Stresin şekli de çok önemlidir. Depresyona neden olan stres kadının yumurta kalitesini oldukça olumsuz etkiler ve oluşabilecek gebeliklerde diğer gebelere göre düşük tehlikesi daha yüksektir olur. Bu olaylara bağlı olarak stres kısırlık tedavilerinde olumsuz sonuçlar alınmasına da neden olabilir. Araştırmalar, infertilite tedavisi gören kadınların kanser hastası kadınlar gibi stres altında olduklarını göstermektedir. Tedavi gören kadınlar hamile kalamadıkları durumlarda yaşadıkları hayal kırıklıkları yüzünden sürekli olarak stres altındadırlar ve bu durumda kronik strese, hatta depresyona bile yol açabilmektedir” diye konuştu.
Op. Dr. Özgün, şöyle devam etti:
“Çiftler yaşamlarını planlamak isterler ve bunun için çok çabalarlarsa başarabileceklerine inanırlar. Bu sebeple gebe kalmanın zorluğu, vücutlarının ve aile olma isteklerinin kendi kontrolleri dışında olduğunu düşünürler. İnfertilite durumunda çiftler ne yapsalar dahi yine de çocuk sahibi olamama ihtimali vardır. İnfertilite tedavisi kapsamında yapılan testler, tedaviler, çiftler açısından fiziksel, duygusal ve maddi olarak stres yaratabilmektedir. Bu stres çiftlerin ayrılmasına sebep bile olabilir. Bunun için gösterilen özveri zaman içerisinde kişilerin birçok aktiviteden uzak kalmasına sebep olabilir. Yalnızca bu sebep bile kişinin stresli olmasına yetmektedir.”
HAMİLELİKTE STRESİN BEBEĞE ETKİLERİ
Anne adaylarının hamilelik döneminde gebelikle ilgili problemlerden dolayı veya başka nedenlerden dolayı zaman zaman stres, üzüntü, sıkıntı, ağlama, bunalım, depresyon, sinirlenme, aşırı kızgınlık, öfke gibi durumlarla karşı karşıya kalabildiğine dikkat çeken Özgün, “Yapılan araştırmalar anne adayında oluşan bu stres durumlarının anne karnındaki bebeği de etkileyebildiğini göstermektedir. Bu etkilenmenin başlıca nedeni annenin stres yaşaması durumunda artan stres hormonlarının (kortizol, adrenalin) anne kanı aracılığıyla bebeğe de geçebilmesidir” ifadelerini kullandı.
Hayvanlar üzerinde ve insanlar ile yapılan birçok araştırmada anne adayının yaşadığı ciddi stresin bebek üzerinde bazı olumsuz etkileri bulunduğunu belirten Özgün, “Düşük riskinde artma, erken doğum, doğum ağırlığının az olması, bebeğin zihinsel fonksiyonlarında azalma, dikkat eksikliği, hiperaktivite, uygusal problemler, sinirlilik. Bazı araştırmalar annenin hamilelik sırasında büyük depremler ve benzeri ciddi doğal felaketler nedeniyle çok ciddi psikolojik travma ve stres yaşamasının bebeğin ergenlik yaşlarına geldiğinde depresyon, şizofreni gibi ciddi psikolojik rahatsızlıklara yakalanma riskinin arttığını göstermiştir” dedi.
Özgün, hamilelik sırasında stres risklerini azaltmak için şu önerilerde bulundu:
“Sizi strese sokan durumları not edin ve çözümü için uygun tanıdıklarınız ile paylaşın. Sağlıklı beslenmeye özen gösterin. Düzenli uyuyun, doktorunuzun önerileri doğrultusunda uygun egzersiz ve spor programları yapın. Gebelik ve doğum hakkında bilginizin az olmasından dolayı endişe hissediyorsanız doktorunuzdan veya hamile eğitim sınıflarından bu konuda bilgi alın. Bilgisizlik korku ve endişeye neden olur. Kendi kendinize baş edemediğiniz veya ciddi düzeyde bir psikolojik probleminiz varsa mutlaka bir psikiyatri uzmanı ile bunu paylaşın.”