Süleymaniye Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul'da yaşayanlar için bir “efsane doğumevi”dir. Çünkü herkesin ailesinde ya da tanıdıkları arasında Süleymaniye'de doğmuş biri mutlaka vardır. Bugüne kadar Süleymaniye'de dünyaya gözlerini açan yüzbinlerce bebekten biri de bugün kurumun en tepesinde görev yapan Başhekimi Prof. Dr. Erol Kısmet… 50 yıl sonra doğduğu hastaneye başhekim olan Prof. Dr. Kısmet, “Burası gerçekten benim evim gibi. Annem beni bu kurumun çatısı altında dünyaya getirmiş. Ben bu kuvözlerde yatmışım. Ablam da burada dünyaya gelmiş. Biz ailece doğuştan Süleymaniyeli'yiz. Keşke annem de benim bu hastaneye başhekim olduğumu görebilseydi” diyor.
Prof. Dr. Kısmet, asker kökenli bir hekim. Askeri liseden sonra, askeri tıp fakültesine devam etmiş. Çocuk hastalıkları uzmanlığını ve yan dal ihtisası olan çocuk onkolojisi uzmanlığını Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde (GATA) almış. 2011 yılında GATA'dan emekli olduktan sonra, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görev yapmış ve 2014 yılında dünyaya gözlerini açtığı Süleymaniye Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne dönmüş… Bu kez “hastanenin başhekimi” olarak…
KANUNİ EMRETTİ, MİMAR SİNAN YAPTI
Prof. Dr. Kısmet, Süleymaniye Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yöneticilik yapıyor olmanın kendisi için iki önemli anlamı olduğunu söylüyor. Birincisi dünyaya geldiği hastanede en iyi hizmetin verileceği ortamı oluşturmak, daha da önemlisi 500 yıllık kurum geleneğini tekrar canlandırmak. Süleymaniye Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi İstanbul'un en çok doğum yapılan ilk üç hastanesi arasında yer almanın yanı sıra Avrupa'nın tıp eğitimi verilen ilk hastanesi. İstanbul'un fethinden yaklaşık 100 yıl sonra Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle kurulmuş, Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş. Vakfiyesinde, “Allah rızası için, hastaların hayır duaları için kurulduğu” yazılmış. O günden bugüne de yüzyıllar boyunca kapısından, dili, dini, ırkı, maddi durumu nedeniyle kimse geri çevrilmemiş. Herkesin derdine çare bulunmaya çalışılmış. Hastanenin bu özelliği dolayısıyla da Türk tıp tarihinde özel bir önemi olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kısmet, “Süleymaniye gibi kurumları inşa ettirenler amacın insanlara hizmet olduğunu, bu hizmeti yaparken insanlarla dost, sırdaş olmanın, üzüntü ve mutluluklarını paylaşmanın, endişelerini gidermenin, hastaların sadece vücutlarına değil ruhuna da dokunmanın gerekliliğini, aslında yüzlerce yıl önce vakfetmişler bize. Süleymaniye'nin inşasından bu yana 500 yıla yakın zaman geçse de, biz ancak 2000'li yıllardan itibaren bu eserlere sahip çıkma fırsatı bulduk. En önemlisi de bu kurumları yaptıranların sahip olduğu şefkat ve merhameti okuyunca, öğrendiklerimiz içimizi yakıyor ve mayamızı kaybetmememiz gerektiğini anlıyoruz. Bu maya bize işimizi sevmeyi, ona aşık olmayı söylüyor, burada eğitim alan hekim, hemşire ve ebelerimize de biz bu sorumluluğu aşılamaya çalışıyoruz ” diyor.
TARİHİ SORUMLULUKLARIMIZI YERİNE GETİRMEYE ÇALIŞIYORUZ
Süleymaniye Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde anne ve bebek sağlığı adına gerekli tüm tıbbi uygulamaları yapılıyor. Hatta Süleymaniye, Akdeniz anemisi, Kistik fibrozis gibi ülkemizde sık görülen kalıtsal geçişli hastalıklarda henüz gebelik oluşmadan genetik incelemeler yapıp, tüp bebek ünitesiyle birlikte hareket ederek ailelerin sağlıklı çocuk sahibi olabilmelerini sağlayan “genetik tanı merkezi”ni İstanbul'daki kamu kurumları içinde ilk olarak hayata geçiren hastane. Bunu hastanenin vakfiyesinin yüklediği tarihi misyonun yerine getirilmesi olarak yorumlayan Prof. Dr. Kısmet, tıbbi desteğin yanında hastalara eğitim desteğinin de verildiğini belirterek, “Burada doğum yapan genç, tecrübesiz annelerimize anne sütü, emzirme, bebek yıkama, diş sağlığı, tuvalet eğitimi gibi konularda bilgilendirici kitapçıklar hediye ediyoruz. Bunların yanında tarihi geçmişimizin bize yüklediği bir sorumluluk olarak ecdadımızın çocuklarına öğretmiş olduğu anne-baba ve çocuklarının birbirleri üzerindeki haklarını anlatan kitapçıkları da hazırlayarak veriyoruz” diye ekliyor.
ERKEN DOĞAN BEBEKLERE ÖZEL GÖZ MERKEZİ
Süleymaniye Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin İstanbul'un en fazla doğum yapılan hastanelerinden biri olması dolayısıyla en büyük yeni doğan yoğun bakım ünitesine sahip olduklarını söyleyen Prof. Dr. Kısmet, yakın zamanda zamanından önce doğan bebeklere yönelik bir göz merkezi açılacağının da müjdesini veriyor. Prematüre olarak adlandırılan erken doğan bebeklerde uzun dönemdeki en büyük tehlikelerden birinin görme bozukluğu olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısmet, “Bu bebeklerde körlüğün önüne geçebilmek için tüm İstanbul ve Marmara bölgesine hizmet edecek 'prematüre retinopatisi merkezi' önümüzdeki aylarda açılacak. Bu merkezde, hem bu bebekleri sağlıklarına kavuşturmak için zamanla yarışmayı, hem de bu konuda eğitim merkezi olarak bu alanda hizmet edecek göz hekimlerini yetiştirmeyi amaçlıyoruz. 32 yataklı yeni doğan yoğun bakım merkezimiz şu anda İstanbul'un en iyilerinden biri. Hem hastanemizde doğan hem de dışarıdan gelen bebeklere hizmet veriyoruz” diyor.
HER ÇOCUĞA BİR FİDAN
Kadın hastalıkları ve çocuk hastanesi olarak çocuklarımızın hem beden hem ruh sağlığını da korumaya yönelik faaliyetler de yapmaya gayret ettiklerini ifade eden Prof. Dr. Kısmet, çocukların yaşadıkları şehre ve çevreye aidiyetlerini artırmak için, yakın zamanda yeni bir projenin hayata geçirileceğinin müjdesini verdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile yapılacak işbirliği ile hastanede doğan her bebek adına bir ağaç dikileceğini söyleyen Prof. Dr. Erol Kısmet, “Hastaneden taburcu olan her aileye bu ağacın kendi çocukları adına olduğunu, yeri ve numarası ile birlikte sertifikalandırıp vereceğiz. Böylece çocuklara çevrelerine sahip çıkma duygusunu vermeye çalışacağız” diye konuşuyor.
GENÇ HEKİMLERE TAVSİYE
Günümüz tıbbında kaybedilen değerlerden birinin de hasta hekim ilişkisindeki güven, tevazu ve saygı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kısmet, “Tedavinin özü ilaçta, tomografide, MR'da değil, kısacık sürede kurulan biricik ilişkidedir. Hasta hekimin ona gerçek bir alâka gösterdiğini hissederse hekimle aynı safta yer alır, iyileşmek için elinden gelen çabayı gösterir, hekimin gayretlerini boşa çıkartmamaya çalışır. Benim oğlum da tıp fakültesinde okuyor ve ona hastalarını kendi annen, kardeşin hanımın, çocuğun gibi görmeyeceksen hayat boyu şikâyetçi, bu mesleğe girdiğine de pişman olursun. Yol yakınken bırak diyorum. Ben gençlere hekim hasta ilişkisinin bizim mesleğimizin özünü oluşturduğunu söylesem, sanırım her şeyi söylemiş olurum” diyor.