TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda sunum yapan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan, Merkez Bankasının faaliyete başlamasının 92. yılında milletvekillerinin huzurunda olmaktan memnuniyet duyduğunu dile getirdi.
Milletvekilleri, Merkez Bankasının, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu uyarınca Komisyona yılda iki defa sunum yapması gerektiğine işaret ederken, Erkan da ne zaman çağrılırlarsa bu sunumları devam ettirmeye hazır olduklarını söyledi.
Daha sonra sunumuna başlayan Erkan, Merkez Bankasının temel amacının fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek olduğunu belirterek, "Bu çerçevede, fiyat istikrarı temel amacımız doğrultusunda tüm araçlarımızı kararlılıkla kullanıyoruz ve kullanmaya devam edeceğiz." dedi.
Haziran ayından itibaren güçlü ve kararlı parasal sıkılaştırma sürecini başlattıklarını anımsatan Erkan, "Parasal sıkılaştırmayı makro ihtiyati çerçevedeki sadeleştirme ile birlikte yürüterek, hem parasal aktarım mekanizmasının güçlenmesini hem de attığımız adımların makro finansal istikrarı pekiştirmesini hedefliyoruz." diye konuştu.
Erkan, enflasyonun yüksek ve oynak olduğu durumlarda, enflasyon belli eşik değerlere gerileyene kadar doğru politika tasarımlarıyla, büyümeden ödün vermeden de dezenflasyonun sağlanabileceğini ifade ederek, şunları söyledi:
"Büyüme-enflasyon ödünleşimi ise ancak enflasyondaki aşırılık devre dışı bırakıldıktan sonra gelinen eşik değerlerde devreye girecektir. Bu noktada amaç, kararlı bir şekilde dezenflasyon sürecini devam ettirmek ve sürdürülebilir büyüme için gerekli olan büyüme kompozisyonundan vazgeçmemek olmalıdır. Bu kapsamda, para politikamız ve makro ihtiyati çerçeveye ilişkin stratejimiz, dezenflasyonun ve sürdürülebilir büyümenin en kısa sürede tesis edilmesine odaklanmaktadır. Beklentileri yeniden çıpalayacak, ekonomideki güven ve öngörülebilirliği artıracak para politikasını sabırla uygulamaya yönelik kararlılığımızı attığımız adımlarla gösteriyoruz. Diğer taraftan, hem finansal piyasalarda hem de fiyatlama davranışlarını etkileyen kurumsal alanlarda yapısal reform çabalarına katkı sunuyoruz."
Küresel büyümedeki zayıf seyre ve küresel enerji fiyatlarındaki artışa dikkati çeken Erkan, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çekirdek enflasyonun yüksek seviyelerini koruduğunu, enflasyonun hedef değerlerin üzerinde seyrettiğini kaydetti. Hafize Gaye Erkan, enflasyonun yüksek seviyeleri ve merkez bankalarının politika iletişimleri göz önüne alındığında, küresel ekonomide parasal sıkılığın devam edeceğinin beklendiğini söyledi.
"Enflasyona ilave yük oluşturuluyor"
Türkiye'de enflasyonun, eylül ayı itibarıyla yüzde 61,53'e çıkarak haziran ayı enflasyonuna kıyasla 23,3 puan arttığını belirten Erkan, bu artışın 7,9 puanının hizmet grubundan geldiğini, bunu 5,3 ve 4,8 puanla sırasıyla temel mal ve gıda gruplarının takip ettiğini kaydetti.
Merkez Bankası Başkanı Erkan, enflasyondaki artışta birçok unsur ve bunların etkileşimlerinin rol oynadığını anlatarak, "Ücret ve kur kaynaklı maliyet yönlü baskılar ile vergi ayarlamaları son üç ayda öne çıkarken, bunların enflasyona önemli ölçüde yansıdığını değerlendiriyoruz. Diğer taraftan, yurt içi talepteki güçlü seyir ve hizmet fiyatlarındaki katılık devam etmektedir. Petrol fiyatlarındaki artış ve enflasyon beklentilerinde süregelen bozulma enflasyonda ilave yukarı yönlü baskı oluşturmaktadır. Bu unsurlar, enflasyonun yıl sonunda Enflasyon Raporu'ndaki tahmin aralığının üst sınırına yakın seyredeceğine işaret etmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
İç talebin güçlü seyretmeye devam ettiğini dile getiren Erkan, perakende satış hacim endeksi ve kartla yapılan harcamaların, tüketimdeki ivmenin sürdüğüne işaret ettiğini aktardı.
"Sıkılaştırma kararlarımız iç talebi dengeleyecek"
İç talep ve üretime ilişkin görünümün, toplam talep koşullarının enflasyonist bir düzeyde seyrettiğine işaret ettiğini belirten Erkan, "Arz ve talebin uyum içinde hareket etmesi, fiyat istikrarı için, fiyat istikrarı ise sürdürülebilir büyüme için önemlidir. Parasal sıkılaştırma kararlarımızın, seçici kredi sıkılaştırması adımlarımızın da desteğiyle, iç talebi dengeleyeceğini değerlendiriyoruz." dedi.
Erkan, arz-talep görünümündeki dengesizliğe ilave olarak yurt içi talepteki güçlü seyrin, tüketim malları ve altın ithalatı kanalıyla dış ticaret açığını artırıcı etkide bulunduğunun altını çizerek, şöyle devam etti:
"Ağustos ayı itibarıyla yıllıklandırılmış olarak altın ithalatı, 2022 yılı toplamına kıyasla 13,4 milyar dolar artarak 34 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Tüketim malları ithalatı ise aynı dönemde 11,9 milyar dolar artışla 42,4 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Bu gelişmeler paralelinde, dış ticaret açığı artarken cari işlemler açığı da yıllıklandırılmış olarak temmuz ayı itibarıyla 58,5 milyar dolara yükselmiştir. Diğer taraftan, parasal sıkılaştırmanın etkilerinin ve başta turizm olmak üzere hizmet gelirlerinin cari işlemler hesabına yılın geri kalanında olumlu yansıyacağını öngörmekteyiz. İç talepteki güçlü seyrin yanı sıra döviz kurundaki oynaklık ile yüksek oranlara ulaşan geçişkenlik, enflasyonda artışa neden olmuştur. Kur gelişmelerinin enflasyona yansıması, maliyet, bilanço ve beklenti gibi farklı kanallar üzerinden gerçekleşmektedir. Geçişkenlik, talep koşullarının güçlü ve enflasyon beklentilerinin yüksek olduğu dönemlerde daha hızlı gerçekleşmektedir. Parasal sıkılaştırma sürecimizin ve güçlü bir eğilim gösteren rezerv birikiminin etkilerinin döviz kuru istikrarını desteklediğini görmekteyiz."
"Akaryakıt fiyatları risk oluşturuyor"
Akaryakıt fiyatlarındaki artışta uluslararası petrol fiyatları, döviz kurları ve vergi ayarlamalarının etkili olduğunu anlatan Erkan, akaryakıtın birçok sektörün girdi maliyetlerini etkilemesi nedeniyle fiyat artışlarının sektörler arasında yayılımını güçlendiren önemli bir etken olduğunu söyledi. Akaryakıt fiyatlarındaki artışların enflasyon üzerindeki dolaylı etkilerinin, doğrudan etkisinden daha yüksek olduğuna dikkati çeken Erkan, "Fiyatlama davranışlarında ilave bozulmaya neden olan akaryakıt fiyatları, uluslararası arz koşulları nedeniyle önümüzdeki dönemde de enflasyon üzerinde bir risk unsuru olmayı sürdürecektir." diye konuştu.
Son dönemde vergi ayarlamalarının da enflasyondaki artış üzerinde kısa vadede etkisi olduğuna işaret eden Erkan, KDV düzenlemesinin 2,9, akaryakıt maktu ÖTV güncellemesinin 3 puan olmak üzere vergi ayarlamalarının yıllık enflasyona katkısının 6,3 puan civarında olduğunu hesapladıklarını ifade etti. Erkan, "Potansiyel etkinin çoğu fiyatlara yansımış olsa da sanayiye yönelik elektrik ve doğal gaz fiyat artışları gibi devam eden gelişmeler, üretim maliyetleri kanalıyla yıllık enflasyonun artışına katkı sunmaya devam edecektir." dedi.
"Kiralar hizmet enflasyonunu etkiliyor"
Hafize Gaye Erkan, hizmet sektöründeki fiyat artışlarının yüksek seviyelerini sürdürdüğünü ve hizmet enflasyonunun, mal enflasyonuna kıyasla katılık arz ettiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Hem hizmet hem de temel malları içeren B endeksi yıllık artış oranı eylül ayında yüzde 67,2, hizmet enflasyonu ise yüzde 86,5 düzeyinde gerçekleşmiştir. Fiyat artışları sektör geneline yayılmıştır. Hizmet kalemlerinde zamana bağlı fiyat güncelleme davranışının yaygın oluşu, enflasyonun daha uzun süreye yayılmasına sebep olmaktadır. Eğitim ve sağlık hizmetleri ile kira gibi fiyatları yılın belirli dönemlerinde değişen kalemlerin atalet sergilediğini görüyoruz. Kiralardaki yükseliş eğilimi hizmet enflasyonundaki katılığı en çok etkileyen unsurlardan biri durumuna gelmiştir. Hizmet sektörünün geneline yayılan enflasyondaki ataletin kırılması, beklentilerin düzelerek yeniden çıpalanmasına bağlıdır. Dezenflasyona geçiş döneminde, parasal sıkılaştırmanın öngörülebilirliği sağlamasını ve birikimli etkileriyle talebi dengelemesini bekliyoruz."
"Enflasyonun hem düzey hem de oynaklığını azaltarak fiyat istikrarını kalıcı şekilde sağlamayı hedefliyoruz"
Enflasyonun ana eğilimine dair göstergeleri yakından takip ettiklerini dile getiren Erkan, "Son dönemde etkili olan ücret ve kur kaynaklı maliyet yönlü baskıların hafiflemesi ve vergi ayarlamalarının enflasyona yansımasının büyük ölçüde tamamlanmasıyla birlikte, eylül itibarıyla aylık enflasyonun ana eğiliminde yavaşlamanın başladığına işaret etmektedir." diye konuştu.
Parasal sıkılaştırma adımlarının birikimli etkileri ile ana eğilimi düşürerek dezenflasyonu 2024 yılında Enflasyon Raporu'ndaki patika ile uyumlu şekilde tesis etmekte kararlı olduklarını vurgulayan Erkan, enflasyonun hem düzey hem de oynaklığını azaltarak fiyat istikrarını kalıcı şekilde sağlamayı hedeflediklerini söyledi.
"Parasal sıkılaştırma sürecimizi bütünsel bir anlayışla güçlendirmekteyiz"
Erkan, finansal istikrar, öngörülebilirlik ve bunlarla birlikte gelişecek sürdürülebilir bir büyümenin olmazsa olmazının fiyat istikrarı olduğuna işaret ederek, bu amaçla haziranda parasal sıkılaştırma sürecini başlattıklarını belirtti.
Tüm araçları, enflasyon tekrar tek haneye ve orta vadeli hedeflere gerileyene kadar kararlılıkla kullanmaya devam edeceklerine dikkati çeken Erkan, şunları söyledi:
"Parasal sıkılaştırma süreci, enflasyon beklentilerinin çıpalanmasını ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınmasını sağlayacak. Böylece, dezenflasyon en kısa sürede tesis edilecek. Parasal sıkılaştırma sürecimizi bütünsel bir anlayışla güçlendirmekteyiz. Bu süreç, faiz artışının yanı sıra miktarsal sıkılaştırma ve seçici kredi uygulamalarını da içeriyor. Haziran-eylül dönemi Para Politikası Kurulu toplantılarında alınan kararlarla, politika faizini yüzde 8,5'ten yüzde 30'a yükselttik. Diğer taraftan, makro ihtiyati çerçeveyi de eş anlı olarak sadeleştiriyoruz. Bu kapsamda, miktarsal sıkılaştırma ve seçici kredi politikalarımız çerçevesinde bazı tedbirleri devreye alıyoruz."
"Miktarsal sıkılaştırma ile yaklaşık 700 milyar lira likidite sterilize edildi"
Miktarsal sıkılaştırma kapsamında, Merkez Bankasının kur koruma desteği sağladığı hesapların zorunlu karşılık oranlarını arttırdığını anımsatan Erkan, böylece miktarsal sıkılaştırma ile toplamda 700 milyar lira likiditenin sterilize edildiğini bildirdi.
Erkan, seçici kredi sıkılaştırması kapsamında, yurt içi bireysel talepteki güçlü seyrin yavaşlatılması amacıyla, büyüme sınırının taşıt kredilerinde aylık yüzde 3'ten yüzde 2'ye indirildiğini, ihtiyaç kredilerinde de aylık yüzde 3 olarak korunduğunu aktararak, iç talebin dengelenmesi ve enflasyonun kontrolü amacıyla alınan tedbirlerle, taksitli kredi kartı kullanımının da yavaşladığını kaydetti.
Nakit çekim işlemlerinde uygulanacak azami oranın, kredi kartı işlemlerinde uygulanacak azami faizden ayrıştırılarak artırıldığına işaret eden Erkan, böylelikle ihtiyaç kredisi faizleri ile nakit çekim faizi arasındaki farkın kapandığını anlattı. Erkan, ticari krediler kapsamında ise üretim kapasitesini geliştirecek adımların atılabilmesi, işgücü piyasasındaki talebin güçlü seyrinin korunması ve deprem kaynaklı üretim kayıplarının telafi edilmesi için Türk lirası cinsinden yatırım, ihracat, tarım ve esnaf kredileri ile kamu kurumlarına kullandırılan krediler ve deprem bölgesi istisnası kapsamında kullandırılan kredilerde büyüme sınırının bulunmadığını belirtti.
"Faiz marjının pozitif alana taşınması ile birlikte reel sektöre Türk lirası kredi akışı yeniden başladı"
Uyguladıkları politikaların finansal piyasalar üzerindeki etkilerine de değinen Erkan, sözlerine şöyle devam etti:
"İç talepteki dengesizliğin giderilmesi dezenflasyon süreci için bir ön koşuldur. Seçici kredi sınırlaması adımlarının neticesinde temmuzda kredilerin yeni sınırlarla uyumlu bir büyüme eğilimine girdiği görülüyor. Bu kapsamda, bireysel kredilerde büyüme eğiliminin yavaşladığı izleniyor. Eylül itibarıyla, 4 haftalık büyüme momentleri toplam bireysel kredilerde aylık yüzde 3, taşıt kredilerinde ise aylık yüzde 0,5 bölgesinde seyretmektedir. Bir ödeme aracı olarak kullanılan bireysel kredi kartı harcamaları ise halen yüksek olmakla birlikte yavaşlıyor. Yılın ilk aylarında ticari kredilerde tarihsel ortalamaların üzerinde bir artış gerçekleşti. Mayısta düzenlemelerin etkisiyle negatif bölgeye düşen net faiz marjı nedeniyle kredi mekanizması durma noktasına gelmiş ve özellikle özel bankaların Türk lirası ticari kredi stoku küçülme eğilimine girmişti. Politika faizinde gerçekleştirdiğimiz kademeli ve kararlı artışların yanı sıra makroihtiyati çerçevede attığımız sadeleşme adımlarının da katkısıyla piyasa mekanizmasının yeniden tesisi sağlandı. Faiz marjının pozitif alana taşınması ile birlikte reel sektöre Türk lirası kredi akışı yeniden başladı. Kredi büyümesinde, önceki dönemde görülen aşırılık da yerini daha dengeli bir gelişime bıraktı."
"Türk lirası mevduat artarken, KKM ve döviz mevduatları geriliyor"
Erkan, söz konusu kredi akışına kamu bankalarının yanı sıra özel bankaların da katkı sağlar hale geldiğinin altını çizerek, böylelikle politika faizi, Türk lirası mevduat faizleri ve kredi faizlerinin beraber yükseldiğini, parasal aktarım mekanizmasının güçlendiğini söyledi. Kur korumalı hesaplardan Türk lirası vadeli mevduata geçişi teşvik eden kararların olumlu yansımalarını gözlemlediklerini belirten Erkan, eylül itibarıyla toplam mevduat artışının sürükleyicisinin belirgin şekilde artan Türk lirası mevduat hesapları olduğunu söyledi. Düzenlemeler neticesinde 22 Eylül itibarıyla son dört haftada KKM bakiyesinin 64 milyar lira gerilerken, Türk Lirası mevduatların 465 milyar lira arttığı ve yabancı para mevduatlarının da 3,2 milyar dolara gerilediğini dile getiren Erkan, "Düzenlemelerin mevduat kompozisyonuna etkilerinin zaman içinde daha da belirgin hale geleceğini öngörüyoruz. Kur korumalı mevduat (KKM) bakiyesi gerilerken rezervlerde de artış sağlanması, KKM'den ve döviz mevduatlarından Türk lirasına geçiş stratejisinin başarıyla ilerlediğine ve Türk lirasına arzu edilen sağlıklı geçişin başladığına işaret etmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
"Rezervler 4 ayda 27 milyar dolar arttı"
Erkan, Merkez Bankası uluslararası rezervlerinin de son dönemde güçlü bir toparlanma gösterdiğini, toplam rezervlerin son 4 ayda 27 milyar dolar artarak 125,5 milyar dolara yükseldiğini dile getirdi. Atılan politika adımlarının ve iyileşen ekonomik güvenin bir sonucu olarak bireysellerin piyasaya döviz arzının artış gösterdiğine, kurumsal talebin ise önemli miktarda gerilediğine dikkati çeken Erkan, söz konusu dönemde bankalara efektif girişlerinin arttığını da belirtti. Bu koşulların rezervlerin artırılmasına yönelik pozitif bir ortam oluşturduğunu aktaran Erkan, şu mesajları verdi:
"Önümüzdeki dönemde yabancı sermaye girişlerinin artış göstermesi beklenmekte olup, piyasa koşullarını gözeterek rezervleri güçlendirmek politika çerçevemizin temel önceliklerinden biri olmaya devam edecektir. Risk primi önemli ölçüde geriledi. Ekonomimize yönelik güven artışı finansal göstergelere yansımaktadır. 5 yıl vadeli CDS primi, belirsizliklerin etkisiyle mayıs ayında 700 baz puanın üzerine yükselmişti. Haziran itibaren belirgin bir düşüş eğilimi ile birlikte CDS primi eylülde 400 puanın altında seyretti. Risk primlerindeki düşüşle birlikte, hazirandan itibaren 2,1 milyar doları aşan net portföy girişi gerçekleşti. Bu ortamda, piyasadaki kur oynaklıklarının da gerilediğini görüyoruz. Para politikası stratejimizin, piyasalar üzerinde olumlu etkilerini görmekteyiz. Rezervlerimiz güçlenmekte, finansman koşulları iyileşmekte ve ima edilen kur oynaklığı azalmaktadır."
"2024 yılını dezenflasyon dönemi olarak tanımlıyoruz"
Erkan, dezenflasyon sürecini başlatacak ve kalıcı olmasını sağlayacak temel gücün etkili bir para politikası olduğunun altını çizerek, öngördükleri dezenflasyon ve istikrar dönemleri öncesinde bir geçiş sürecinde olduklarını söyledi. Geçiş sürecinde, Enflasyon Raporu'nda da şeffaf bir şekilde belirttikleri üzere enflasyonda geçici bir yükseliş gerçekleştiğini kaydeden Erkan, "Bu süreçte 2024 yılında dezenflasyonun sürdürülebilir şekilde başlamasını sağlayacak zemini dikkatle oluşturuyoruz. Dezenflasyon süreci dönemine girildiğinde, göreli fiyatlarda geçici düzeltmeler yerini kur istikrarı, iyileşen cari denge, mali disiplin, sermaye akımlarında kalıcı güçlenme ve artan rezervlere bırakacak. Bu doğrultuda, para politikası tepkimizi, enflasyonun ana eğilimini düşürmeye odaklı olarak, veriye ve etki analizlerine dayanarak veriyoruz." ifadelerini kullandı.
Erkan, enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlayıncaya kadar parasal sıkılaştırmayı sürdürmekte kararlı olduklarını vurgulayarak, faiz kararlarını, miktarsal sıkılaştırmayı, seçici kredi sıkılaştırmasını ve makroihtiyati çerçevede sadeleşmeyle daha verimli ve etkili hale getirdiklerini anlattı. Para politikasının enflasyon üzerindeki etkisi, beklentiler, finansal piyasalar, krediler ve talep gibi birçok kanalın etkileşimiyle belirlendiğini anımsatan Erkan, parasal aktarımın birkaç çeyreği içeren bir süreç boyunca gerçekleşeceğini bildirdi.
Hazirandan bugüne süregelen parasal sıkılaştırma sürecinin etkilerini belirgin şekilde 2024'te görmeye başlayacaklarının altını çizen Erkan, "Bu nedenle 2024 yılını dezenflasyon dönemi olarak tanımlıyoruz. 2024'te aylık bazda daha ılımlı rakamlar kaydedecek olsak da yıllık enflasyonda düşüşü baz etkileriyle birlikte mayıs ayından sonra görmeye başlayacağız. Böylece, önümüzdeki yıl başlayacak dezenflasyonun sürekliliğini sağlayarak 2025'te istikrar dönemine gireceğiz. Bu dönemde enflasyondaki gerileme hızlanırken öngörülebilirlik artacak ve 2026'da enflasyonu tek haneye yeniden indirmiş olacağız. Fiyat istikrarını tesis etmekte kararlıyız. Toplumsal refaha azami katkıyı sağlayabilmek için bütün ekibimizle gece-gündüz, özverili bir şekilde çalışıyoruz." diye konuştu.
"Bu bir süreç, bunun çabuk ve kolaycı bir çözümü yok. Bununla birlikte, toplumun geniş kesimlerinin desteği ve patikamızı benimsemesi bu süreci hızlandırır" diyen Erkan, ağır bir sorumlulukları olduğunu sözlerine ekledi.
Merkez Bankası Başkanı Erkan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda soruları yanıtladı
Erkan, banka faaliyetlerine ilişkin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı sunumun ardından, milletvekillerinin sorularını yanıtladı.
Gelen sorular üzerine 128 milyar dolar tartışmasının kendisinden önceki döneme ait olduğuna işaret eden Erkan, "O dönemde TCMB ile Hazine ve Maliye Bakanlığı arasında yapılan bir protokol var. Yapılan işlemin mevzuatsal dayanağı var. Beni üzen noktayı paylaşmak isterim: Maalesef sanki, TCMB döviz rezervleri gizli saklı şekilde belirli kurum veya kişilere aktarılmış gibi bir anlayış, geçmişe bakıp incelediğimde var. Türkiye, ciddi bir bürokratik geçmişi, geleneği olan, kurumları olan bir ülke. Türkiye'nin bir evladı olarak, böyle bir ülkede, iletişim ve bilgi teknolojilerinin bu kadar geliştiği bir çağda, Merkez Bankası gibi dünyaya açık bir kurumda 'rezervler ne oldu' şeklinde bir tartışmayı, kuruma da Türkiye'ye de yakıştıramam." diye konuştu.
"Bunun matematiği net şekilde açıktır"
Erkan, pandemi dönemlerinde tüm dünyadaki merkez bankalarının geleneksel olmayan politika araçlarını kullandıklarına dikkati çekerken, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu dönemdeki uygulamada, piyasaya döviz likiditesi sağlanarak, Türkiye'ye yönelik negatife dönen sermaye akımlarının etkisiyle oluşabilecek sağlıksız fiyatlamaların ve kur oynaklığının enflasyona etkisinin önüne geçilmeye çalışılmış. 2020'de 2017'ye kıyasla reel sektör yabancı para pozisyonu yaklaşık 60 milyar dolar iyileşirken, hane halkı döviz mevzuatı yaklaşık 50 milyar dolar artmıştır. Yine aynı dönemde yurt dışı yerleşiklerin portföyü azalmıştır. 2019 yılı haricinde cari açık verilmiştir. Tüm bu gelişmelerin TCMB pozisyonunda yansımaları görülmüştür ve de bu mevzuatsal şekilde yapılmıştır. Bunun matematiği net şekilde açıktır. Sonuç olarak rezerv, kur dalgalanmalarına karşı müdahale amacıyla tutulur, bu müdahalelerin boyutu ve zamanlaması tartışılabilir. Bahsi geçen dönemki hareketlerin verimliliği ve etkinliği konularında farklı görüşler olabilir. Şu anki rezerv politikamız farklı. TCMB'nin rezervlerini ne zaman kullandığı ve döviz likiditesinin ne tarafa gittiği, açıklanan resmi istatistikler ve TCMB analitik bilançosunda her zaman takip ediliyor."
"Faiz kararının gerisinde teknik çalışma var"
Milletvekillerinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın faiz kararlarına ilişkin duruşunu sorması üzerine ise Erkan, Merkez Bankasında Türkiye'nin belki de en iyi ekonomistleri, en iyi istatistikçileri, modelleme ve optimizasyon ile makro ekonomi ve finans uzmanlarının çalıştığını söyledi.
Erkan, karar alınırken, öncelikle mevcut ekonomik durumun tüm parametreleriyle incelendiğini bildirirken, "Fiyat hareketlerindeki eğilimler, nedenleriyle birlikte analiz edilmekte, finansal piyasalar ve bankacılık sisteminin stres testlerini de yaptık. Kademeli gitmemizin sebebi de odur. Bankacılık sistemi gerekçeleri dikkate alınmakta, hükümetin makro-mali perspektifi ve maliyet politikası uygulamaları göz önünde bulundurulmakta. 'Faiz oranı 100 baz puan, 500 baz puan artırıldı' diye kamuoyuna açıklanan rakamın gerisinde günler ve belki aylar süren alanında en iyi uzman teknik arkadaşların çalışmaları var. Kendisiyle yakın çalışan ve benim de tanıdığım herkes bilir ki Sayın Cumhurbaşkanımız, bilime olağanüstü değer ve önem veren bir liderdir. Bu kadar ciddi ve teknik bir meselede detaylı çalışılıyor. Sayın Cumhurbaşkanı beni TCMB başkanı olarak atadığında, 'TCMB'nin kanununa uygun şekilde fiyat istikrarını sağlayın, hayat pahalılığını bu milletin gündeminden çıkarın' şeklinde talimat vermişti. Bu talimatı bir kere aldık ve onun doğrultusunda yolumuza devam etmekteyiz. Arkadaşlarımın çalışmaları büyük titizlikle, teknik çalışmayla ilerliyor. Buna gölge düşürmek istemeyiz." değerlendirmesinde bulundu.
Yeni banknot basma hazırlığı olup olmadığına ilişkin soruları da yanıtlayan Erkan, şunları kaydetti:
"Şu an gündemimizde ne sıfır atma ne de 500'lük banknot var. Üst değerli banknota ihtiyaç duyulup duyulmadığı, hem makro ekonomik ve finansal analizler hem de teknik olarak yapılan değerlendirmenin sonucuna göre belirlenmektedir. E9 Emisyon Grubu banknotların kupür değerlerine ilişkin olarak 2009-2021 dönemindeki gerçekleşmeler, öngörülerle paralel olmuş, bugünkü kupür dağılımının doğruluğunu ortaya koymuştur. Şu an itibarıyla gündemimizde bu yoktur."(AA)