Merkez Bankası 83. Olağan Genel Kurul Toplantısı

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, "2011 yılının Ekim ayında yaklaşık 77 milyar ABD doları seviyesinde bulunan 12 aylık birikimli cari işlemler açığı, 2015 yılının Ocak ayında yaklaşık 43 milyar ABD...

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, "2011 yılının Ekim ayında yaklaşık 77 milyar ABD doları seviyesinde bulunan 12 aylık birikimli cari işlemler açığı, 2015 yılının Ocak ayında yaklaşık 43 milyar ABD doları seviyesine kadar azaldı" dedi.

Merkez Bankası Başkan Erdem Başçı, "Merkez Bankası 83. Olağan Genel Kurul Toplantısı"nda konuştu. İktisadi faaliyete yönelik gelişmelere işgücü piyasası açısından bakıldığında son yıllarda Türkiye’de diğer ülkelere göre daha güçlü bir istihdam artışının gözlendiğini belirten Başçı, "Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında son yıllarda Türkiye’deki ortalama istihdam artış oranı oldukça yüksek seyretmiş; gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında ise istihdam artışında Türkiye en yüksek artış sergileyen ülkelerden biri olmuştur. Küresel kriz sonrasındaki istihdam düzeylerini karşılaştırdığımızda Türkiye’de istihdamın gelişmiş ülkelere kıyasla daha olumlu seyrettiğini ifade edebiliriz" dedi.

"CARİ AÇIK 43 MİLYAR DOLAR’A KADAR AZALDI"

Son yıllardaki olumlu performansa karşın, 2014 yılında istihdam artışları güçlü işgücü arzını karşılamakta yetersiz kaldığını ve işsizlik oranı artış gösterdiğini vurgulayan Başçı, istihdam artışının ağırlıklı olarak tarım dışı sektörlerde gözlendiğine dikkat çekti.

Mevcut küresel ve yurt içi konjonktürün Türkiye ekonomisinin dengelenme süreci ve cari işlemler hesabı üzerinde de etkili olduğunu anlatan Başçı, şöyle devam etti:

"Örneğin, 2014 yılında net ihracatın büyümeye katkısı dış talepteki zayıflamaya rağmen olumlu yönde olmuştur. Bu gelişmede ihracattaki ılımlı artış eğiliminin belirleyici olduğunu söylemek mümkündür. Jeopolitik gelişmelerin ihracat üzerindeki olumsuz etkileri Türkiye’nin Avrupa ülkelerinde artan pazar payı ile dengelenmektedir. Benzer şekilde ülkemiz ihracatının dünyadaki pazar payı da belirgin bir şekilde artmaktadır. Bu gelişmeler neticesinde, cari işlemler dengesi 2011 yılından beri iyileşmektedir. 2011 yılının Ekim ayında yaklaşık 77 milyar ABD doları seviyesinde bulunan 12 aylık birikimli cari işlemler açığı, bu yılın Ocak ayında yaklaşık 43 milyar ABD doları seviyesine kadar azalmış bulunmaktadır. Ayrıca, 2014 yılının ikinci yarısından itibaren petrol fiyatlarında gözlenen düşüş de cari işlemler dengesine olumlu şekilde yansımaya başlamıştır. Cari işlemler açığının finansmanı büyük ölçüde uzun vadeli borçlanma ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile sağlanmaktadır. Böylelikle, cari işlemler açığını azaltma konusunda önemli yol kat etmiş olmanın yanında, küresel belirsizliklerden kaynaklanabilecek dalgalanmalara karşı finansman kalitesinde de kademeli bir iyileşme gözlenmektedir."

"2015’TE ZAYIF DIŞ TALEP VE EURO-DOLAR’DAKİ OYNAKLIK RİSK OLUŞTURUYOR"

2015 yılındaki iktisadi görünüme işaret eden Başçı, "Birçok ülke için olduğu gibi, Türkiye’de de önümüzdeki dönemde karşı karşıya kalacağımız görünümde dış konjonktür önem arz edecektir. Bu açıdan baktığımızda, dış konjonktürün 2015 yılında Türkiye ekonomisi için hem fırsatlar hem de zorluklar barındırdığını söylemek mümkündür. Fırsatlar tarafına baktığımızda iki temel unsur görüyoruz: birincisi, düşük seyreden emtia fiyatları; ikincisiyse yine düşük seyreden uzun vadeli faiz oranlarıdır. Ancak bu fırsatlara eşlik eden iki temel güçlükten de bahsedebiliriz: birincisi, zayıf seyreden dış talep; ikincisi ise euro-dolar paritesinde gözlenen aşırı oynaklıklardır" dedi.

Emtia fiyatlarındaki düşüş girdi maliyetlerini olumlu yönde etkileyerek enflasyon ve dış denge üzerinde doğrudan iyileştirici rol oynadığına dikkat çeken Başçı, şunları kaydetti:

"Uzun vadeli faiz oranlarındaki gelişmeleri incelediğimizdeyse, gerek euro bölgesinin uzun vadeli faizlerinin, gerekse ABD Hazinesi’nin uzun vadeli tahvil faizlerinin enflasyon beklentilerindeki düşüş ile birlikte gerilemekte olduğunu görüyoruz. Elbette ki, bu gelişmelerin Türkiye’deki finansal piyasalar üzerinde de yansımaları oluyor. Nitekim, Türkiye’de de gösterge tahvil faizi küresel kriz öncesi seviyesinin oldukça altında bulunuyor. 3 Nisan’da, biten haftada yabancılar 175 milyon dolar tahvil aldı, 107 milyon dolar hisse sattı.

Ekonomik büyüme eğilimlerinde görülen farklılaşma nedeniyle, ABD’deki para politikasının yavaş yavaş normalleşme sürecine girmesi ancak euro bölgesindeki zayıflıktan ötürü para politikasının bir derece daha gevşetilmiş olması, geçtiğimiz yılın ikinci yarısında yeni bir dengenin oluşmasına yol açmıştır. Avrupa’daki faiz oranlarının daha hızlı gerilemesi ABD dolarının euro karşısında güçlenmesine neden olmuştur. Dolayısıyla, ABD doları son bir yıllık dönemde benzer şekilde belli başlı diğer para birimlerine karşı da değişen oranlarda değer kazanmıştır."

"RİSK PRİMLERİNDEK ARTIŞ DİBS GETİRİLERİNE DE YANSIYOR"

2014 yılında küresel para politikalarındaki belirsizliklerin artmasının risk primlerinde ve kur oynaklıklarında artışlara neden olduğunu hatırlatan Başçı, "Temelde bu unsurlardan dolayı, gelişmekte olan ülkelere yönelik portföy akımları oynak bir seyir izlemeye devam etmektedir. Türkiye ekonomisinde de ağırlıklı olarak bu bahsetmiş olduğum sebeplerden ve ayrıca 2014 yılının sonlarından itibaren artan iç ve dış belirsizliklerden ötürü Türkiye’ye özgü risk primlerinde de bir miktar bozulma gözledik. Yakın dönemde yaşanan risk primlerindeki bu artışın farklı vadelerdeki devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) getirilerine de yansıdığını görüyoruz" şeklinde konuştu.

Başçı, açıklamalarına şöyle devam etti:

"Geçtiğimiz yılın başlarında uygulanan sıkı para politikası duruşu ve yılın ortalarında azalan belirsizlikler neticesinde finans piyasalarındaki oynaklık yıl ortasında düşmüş ve risk primlerinde kısmi iyileşme yaşanmıştı. Uygulamakta olduğumuz para politikası bileşiminde farklı araçları esnek bir şekilde kullanmaya devam ediyoruz. Likidite politikamızı konjonktürel gelişmeleri de dikkate alarak enflasyonu düşürücü yönde kullanmaktayız. Nitekim, çekirdek enflasyon göstergelerinin seyrinde önemli bir iyileşme kaydetmiş bulunuyoruz.

Diğer taraftan, bildiğiniz gibi, döviz kurlarında gözlenebilen aşırı oynaklığın enflasyon ve finansal istikrar üzerinde etkileri bulunabilmektedir. Bu nedenle döviz rezervlerimizi de aşırı oynaklık dönemlerinde destekleyici bir araç olarak kullanabilmekteyiz. Uygulamakta olduğumuz para politikası çerçevesinde, krediler ve para arzı, gerek fiyat istikrarı gerekse finansal istikrar açısından yakından takip ettiğimiz başlıca değişkenlerdendir. Sıkı para politikası duruşu ve alınan makroihtiyati önlemlerin etkisiyle kredilerin ve para arzının büyüme hızları makul düzeylerde seyretmektedir."

"MAKROEKONOMİK VE FİNANSAL POLİTİKALAR SON DERECE ÖNEMLİ"

Para politikasının diğer ekonomi politikalarıyla etkileşimi üzerine düşüncelerini anlatan Başçı, "Küresel krizin bizlere tekrar hatırlattığı derslerden biri, makroekonomik ve finansal politikalar arasında eşgüdüm sağlanmasının, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi desteklemek için son derece önemli olduğudur. Hanehalkı, firmalar ve finansal kesim gibi farklı ekonomik birimler tarafından birbirlerinden bağımsız olarak alınan iktisadi kararların makro olarak değerlendirildiğinde makro-finansal risklerin birikmesine yol açabildiği günümüzde politika yapıcılar tarafından iyi bilinmektedir" dedi.

Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye’de 2011 yılında oluşturulan Finansal İstikrar Komitesi önemli bir ihtiyacı giderdiğini belirten Başçı, şöyle devam etti:

"Finansal İstikrar Komitesi, Türkiye ekonomisinde özel kesimin aşırı borçlanmasının önüne geçmek ve finansman kalitesinin iyileştirilmesi konularını yakından takip etmektedir. Son yıllarda uygulamaya konulan makroihtiyati politikalar kredi genişleme hızının sürdürülebilir düzeylere çekilmesinde başarılı olmuş, ayrıca, kredi kompozisyonunun da tüketimden ziyade üretimi teşvik edici bir şekle dönüşmesinde önemli rol oynamıştır. Finansal İstikrar Komitesi’nde alınan kararların da etkisi ile ticari krediler tüketici kredilerine göre daha hızlı büyümekte ve bu gelişme hem dengelenme sürecine hem de finansal istikrara katkı yapmaktadır. Önümüzdeki dönemde de, bu politikaların, Türkiye ekonomisinin istikrarlı ve dengeli şekilde büyümesine katkıda bulunmaya devam edeceğine inanıyorum.

Diğer taraftan, maliye politikasına ve yapısal reformlara ilişkin gelişmeleri de enflasyon görünümüne etkileri bakımından yakından takip ediyoruz. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, Türkiye’nin kamu borcunun diğer ülkelere göre düşük seviyede olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’de kamu kesiminin borç düzeyi oldukça düşük görünmekte, gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında da Türkiye’nin ortanca ülkelere yakın olduğu görünmektedir. 2000’li yıllardaki en önemli kazanımlarımızdan olan mali disiplinin, hükümet tarafından açıklanan Orta Vadeli Program çerçevesinde 2015-2017 yıllarında da devam edeceğini ve bunun enflasyondaki düşüşü destekleyeceğini öngörüyoruz."

"ÇEKİRDEK ENFLASYONDAKİ İYİLEŞME 2015’TE SÜRECEK"

2015 yılına dair bazı değerlendirmelerle konuşmasını tamamlayan Başçı, "Geçtiğimiz yıllar içinde fiyat istikrarını ve finansal istikrarı tehdit eden gelişmelere etkin bir şekilde cevap verebilecek esneklikte bir politika çerçevesi oluşturmuş ve gerekli politika araçlarını geliştirmiş bulunmaktayız. Buradan hareketle, 2015 yılında temkinli para politikası duruşu sayesinde çekirdek enflasyon göstergelerindeki iyileşme eğiliminin devam edeceğini, ayrıca uygulanmakta olan yapısal reformların daha destekleyici arz yönlü koşullar sağlaması yoluyla ekonomimizin güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme eğilimine girebileceğini düşünüyoruz.

Konuşmama bu noktada son verirken, katılımınız için hepinize en içten teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum" dedi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Ekonomi Haberleri