Çine’de Tepecik Kazıları 11. yılını doldururken, kazılar, diş hekimliğinde kullanılan aletlerle sürdürülüyor. Arkeologlar dikkatle ilerledikleri kazıda buldukları eserleri restore ediyorlar. Kazı çalışmaları, halen Ankara Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevinç Günel başkanlığında yürütülüyor. Höyükte kazılardan elde edilen bulgular, höyüğün tarihi ve kültürel önemini arttırdı. Aydın’da Alabanda Tralles ve Magnesia kazılarının geç klasik döneme ait olduğunu söyleyen kazı başkanı Prof. Dr. Günel, “ Çine ovasının tarihi, tarih öncesi dönemler yani M.Ö dönemler olan Tunç Çağları ve Tunç Çağlarından da daha önce erken politik kültüre ait kalıntılarla ortaya koymaktadır. Renklilik gösteren bir yerleşim olduğunu anlıyoruz yani M.Ö yaklaşık 5 bin 500’lerle başlayan şimdilik ama belki daha erkene de gidiyor olabilir. 5 bin 500’lerle başlayıp M.Ö bin 100’lere kadar uzanan çok uzun bir kronoloji zamana yayılan bir yerleşim olan höyükte biz şuana kadar gerçekleştirebildiğimiz kazılardan biliyoruz” dedi.
“KALKOLiTİK KÜLTÜRÜN BU BÖLGEDE BİLİNMEYEN DETAYLI BİLGİSİNE ULAŞTIK”
Gerçekleştirdikleri kazılarda kalkolitik kültürün bu bölgede bilinmeyen detaylı bilgisine ulaştıklarını ifade eden Günel, şöyle konuştu:
“Tabii bunlar için buluntular bize ışık tuttu. Özellikle o dönemdeki kullanılan taş aletler, taş baltalar obsidyen ve çakmak taşları o dönemin çok karakteristik aletleri, bu bölgede çok zengin ve Tepecik Kazıları bu anlamda güzel buluntular verdi. Höyükte çok yoğun obsidyen ve dilgi kullanılmış, dilgi aleti tarım ve hayvancılık alanında kullanılmış. Obsidyenin hem kökeni Kitlad Adalarından biri olan Melos adasındaki obsidyen hem de Anadolu kökenli dolayısıyla bu anlamda iki farklı coğrafyadan obsidyenin yontma taş enstitüsün de kullanıldığını anlıyoruz. Kalkolitik kültür sonrasında M.Ö 3 bin erken tunç çağı M.Ö 3 binin ortalarından itibaren yerleşimi takip etmek mümkün ancak şuana kadar yaptığımız kazılarda biz daha çok 2’nci bine ağırlık verdik.”
“GÖRKEMLİ SAVUNMA SİSTEMİ VAR”
Höyüğün planın M.Ö 2’nci bine tarihlendirilen bir savunma sisteminin olduğunu belirten Prof. Dr. Günel, "Kulelerle desteklenen ve Batı Anadolu için çok önemli olduğunu söyledi. Günel, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Batı Anadolu’da sur sistemine dayalı yani surla çevrili yerler şuana kadar Troya’dan biliyoruz. Belli plan veren ve Troya’nın dışında da Tepecikte de böyle bir görkemli savunma sistemi var ve bu sistemi geçen dönemki çalışmalarımız da 3. kule yapısına rastladık şuan o alanda çalışıyoruz. Hatta kulenin içerisinde olduğu gibi yıkılma anında çökmüş kaplar var. İç içe istiflenmiş durumda. Bir depo olarak kullanıyor olabilir. Yada bir konteynır içinde tahrip olmuş olabilir. Bu surla çevrili yerleşmede yapılarımız dikdörtgen planlı Batı Anadolu geleneğini yansıtıyor ve buluntular yerli kültürün hem de Ege dünyasıyla ilişki kurabileceğimiz bağlantıları bize yansıtmakta.”
TEPECİK’TE HİTİT HİYEGROGLİFİSİ
Daha önceki senelerden ele geçen mühür baskılarıyla İç Anadolu’da Hitit İmparatorluk dönemiyle bağlantı kurmamızı sağladığını belirten Prof. Dr. Sevinç Günel, “Bu da şunun için önemli Batı Anadolu’da Hititlerin varlığını gösteren arkeolojik kazılar çok sınırlı olduğunu yazılı belgelerden anlıyoruz. Tepecik’te ele geçen mühür baskılarında Hitit hiyeroglifisine rastladık. Bir Hititli prens figürü tasvir edilmiş bunlar Tepecik’in İç Anadolu’da Hitit Krallığıyla bağlantılarını desteklemekte. Ticaret mutlaka söz konusu çünkü Çine Ovasında doğal bir güzergah var Menderes’in güneyinden Çine Ovası daha güneye bağlantı sağlıyor. O dönemde nehirler ovalar doğal yollar. Bu güzergahların kullanıldığını anlıyoruz. Ege ile ilişkileri bu doğal yollar Menderes ve batıda denize açılarak sağlanmakta böylece biz 2’nci binin sonuna kadar burada yerleşimin olduğunu artık çok rahatlıkla söyleyebiliyoruz” dedi.
“EN İYİ BULGULARIMIZ MÜHÜRLER”
En iyi bulgularının başında mühürlerinin olduğunu Pitos denilen büyük küp ağızlarında mühür baskılara ulaşıldığı bildiren Prof Dr. Günel, şöyle devam etti:
“ Büyük küplerin ağızları kapatılıp içindeki ürünlerin muhafaza edildiği düzgün kapak taşlarıyla kapatılıp sonra deriyle örtülüp mühür basılıyor. Yani resmi bir belgeleme. Tepecik’te de büyük depo dediğimiz yapıda bu iri Pitosların (Büyük Küp) yerleştiğini tespit ettik ve ağızları da kapatıp mühürleniyor. Kil topakları üzerine mühür basılıyor. Biz mühürlerde Hitit hiyeroglifisini gördük. Buda bize Hitit krallığı bu bölgede varlığını gösteriyordu. Batı Anadolu’da da böylesi bir buluntu söz konusu değildi. Bu ekonomik sistemin içinde organizasyon oynamış. Yerel idare burada çok düzenli sistemli bir ekonomiyi gerçekleştirdiğini anlıyoruz bu iri Pitoslar sayesinde.”
“HİTİTLERİN BÖLGEYE İLGİSİ BÜYÜKTÜ”
Hititlerin çok geniş alana yayıldığını anlatan Günel, şunları söyledi:
“Tabletlerden Batı Anadolu’yu özellikle bu bölgeye düşünürsek Arzawa toprakları dediğimiz Menderes’in Kuzeyi ve Güneyi büyük bir ihtimalle Arzawa ülkesi Hititlerin çok ilgi alanıydı. Zaman zaman Hitit krallarının bu bölgeye seferler düzenlendiğini biliyoruz tabletlerden mesela Arzawa seferleri diye tabletlerde geçen Hitit Krallarının bu bölgeye gelip Milet’e kadar gidip Milet’i yakıp yıktıklarını biliyoruz bununla ilgili tarihi bilgiler söz konusu. Milet’e kadar giden Hitit kralı buraya niçin gelmesin bunu da ne için söylüyorum mühür baskıları da bunu kanıtlıyor. Hitit burada varlıklarını hissettirmiş. Arzawa ülkesinin belki de güneyinde yer alan bir kent Tepecik.”
“ALAGEYİK KEMİKLERİ ÇOK YOĞUN”
Aşama aşama Tepecik Höyüğünde nüfusun arttığını ifade eden Günel, hayvan kemikleri arasında sığır koyun keçi ve alageyik kemiklerin rastlandığını ve alageyik kemiğinin ilginç bir sonuç olduğunu belirtti. Günel, “Hayvan kemikleri arasında alageyik kemikleri çok yoğun. Zooloğumuzun verdiği bilgiler ışığında bunu söylüyorum. Günümüzde bu bölgede geyik o kadar yoğun değil ama kalkolitik dönemde alageyik baskın bir hayvan cinsleri arasında ,bu da bizim için farklı bir netice oldu. Tüketim olarak kullanılmış ve etinden faydalanılmış” diye konuştu.
SANATÇI TOPLUM
Pişmiş topraktan yapılan ürünlere hayvan modelleri yerleştiğini söyleyen Günel, kaplar üzerine hayvan başlarını yaptıklarını ve doğada gördükleri figürleri ürettikleri kaplara yansıttıklarını bildirdi. Günel, şöyle konuştu:
“Özellikle boğa tasviri söz konusu, köpek tasviri birde kuş başlarına rastladık. Kulpların üzerine eklenti olarak yapılmış. O dönemde seramik sanatçılarının tasvir anlayışında doğada gördüklerini kaplarına uyguladıklarını görüyoruz. Tepecik halkı süslemeye bezemeye çok meraklı. Geometrik tasvirler zikzaklar her kazıda rastlayamadığımız bir olay ama burada günlük kullandıkları kapların bile bezemeli olduğunu gördük. Burada kırık durumda olan kap parçaları restore ediliyor ve şuanda Aydın müzesinde. ”
TEPECİK’TE VOLKANİK KÜL
Tepecik’te önemli diğer bir sonucun orta tunç çağ denilen zamanda volkanik küle rastladık belirten Prof. Dr. Günel, sözlerine şöyle devam etti:
“Kalın bir tabakada volkanik küllere rastladık. Küllerin analizi de Viyana’da Atom Enstitüsünde yapıldı ve Santurinde ki yanar dağın patlaması sonucu küllerin doğuya doğru bulutlar halinde gelip Tepecik’te bir şekilde çöktüğünü tespit ettik. Milet’te de Santorini küllerinin geldiğini biliyoruz. Tepecik’te çok geniş bir kısma küller yayılıyor. Belki de en doğusu burasıydı. Hem yanık tabaka halinde hem de beyaz cam kristalleri gibi kristalleri olan kül tabakası. Tepecik kıyı şeridine yakın ya da kıyıdaydı. Ayrıca yanık toprağa rastladık bunun bir saldırı sonrası mı yoksa şehirde çıkan bir yangın sonucumu olduğunu söylemek güç.”
BİLİM DÜNYASININ TEPECİK’E TUTUMU
Artık Tepecik’in tüm haritalarda yerini aldığını bildiren Günel, uluslararası sempozyumlarda Tepecik ile ilgili yazdığı makalelerin basıldığını ve bilim dünyasına tanıtıldığını belirterek, ‘’Tepecik kenti kuzey güney doğrultusunda güneye doğru çok geniş alana yayılıyor. Geçen sene son günlerde tespit ettiğimiz surun uzunluğu güneye doğrudur. Şu kadar alan demek çok zor ama geniş yerleşim olmalı. Bu kazı uzun yıllar sürer 20,30 yıllar bana göre çok az 100 yıllar da sürebilir” dedi.
Tepecik Kazısı Başkanı Prof. Dr. Sevinç Günel, Tepecik’in tüm Anadolu arkeolojisi için önemli bir merkez konumunda olduğunu, Tunç Çağları ve daha erken dönemleri aydınlatacağını bildirdi.