Türkiye’de Yaşam Süresi 76.2 Yıla Ulaştı
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmi Ata, Türkiye’deki yaşam süresinin 2002 yılına göre yaklaşık olarak 4.5 yıllık bir artışl...
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmi Ata, Türkiye’deki yaşam süresinin 2002 yılına göre yaklaşık olarak 4.5 yıllık bir artışla 76.9 yıl olarak hesaplandığını belirterek, “Yaşlanmanın getirdiği sorunların en önemlisi, bazı hastalıkların görülme sıklığının artması olup bunların başında da kalp-damar hastalıkları gelmektedir”
Prof. Dr. Ata, Kalp Sağlığı Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, Sağlık Bakanlığı’nın 2014 yılında yayınladığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2013 verilerine göre, ülkedeki ortalama yaşam süresinin 76.9 yıl olarak hesaplandığını belirtti. Bu rakamın kadınlarda 79.2 yıl iken erkeklerde 74.7 yıl olarak bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Necmi Ata, “Hesaplanan ortalama yaşam süresi 2002 yılına göre yaklaşık olarak 4.5 yıllık bir artış göstermektedir. Buradan da görülebileceği gibi, artık daha yaşlı bir toplum haline gelmekte ve bu durumun avantaj ve dezavantajlarını da beraber yaşamak zorunluluğu ile karşı karşıya kalmaktayız. Yaşlanmanın getirdiği sorunların en önemlisi, bazı hastalıkların görülme sıklığının artması olup bunların başında da kalp-damar hastalıkları gelmektedir. Ülkemizde zaten en önemli sağlık sorunu olan bu hastalık grubu, zaman içinde hem daha fazla ortaya çıkacak ve hem de daha fazla ölümlere yol açacaktır. Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı verilere göre, hekimler tarafından 15 yaşın üstündeki bireylere tanı konan hastalıkların (kronik, müzmin) yüzde 20’si kalp dolaşım sistemi hastalıklarından meydana gelmektedir. Diğer bir tanımla, rastgele her 5 hastadan 1 tanesi bu sisteme ait bir hastalıkla yaşamaktadır. Daha çarpıcı olan ise tüm ölüm nedenlerine bakıldığında, dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı olarak gelişen ölüm oranlarıdır. Buna göre, tüm ölümlerin 2013 yılında yüzde 40’ı bu sistem hastalıklarına bağlı gelişmektedir. Bu rakama yaklaşan en yüksek ölüm nedeni ise yüzde 21 ile tüm tümörlerdir. Bu rakamlar birçok ülkede benzerlik göstermektedir” diye belirtti.
TÜM ÖLÜMLERİN YÜZDE 31’İNİ OLUŞTURUYOR
Amerika Birleşik Devletleri’nde, 2015 Kalp Hastalıkları ve İnme İstatistikleri’nin güncelleme raporuna göre, 2011 yılında kalp damar hastalıklarına bağlı gelişen ölümlerin, tüm ölümlerin yüzde 31’ini oluşturduğunu anlatan ESOGÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necmi Ata, açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Ancak ulaşılan bu rakam son zamanlarda meydana gelen yüzde 30’lar civarındaki azalmanın sonucunda elde edilmiştir. Yine bu rapora göre, kalp damar hastalıklarının yüzde 80’inin sigara içmeyerek, sağlıklı beslenerek, sağlıklı düzeydeki kilolar korunarak, uygun fiziksel aktivite sağlanarak; yüksek tansiyon, şeker hastalığı, yüksek kolesterol düzeyleri iyi kontrol edilerek önlenebileceği belirtilmektedir. Raporda kalp damar hastalıkları ile ilgili tüm bu risk faktörlerinin daha kapsamlı uygulanması ile 2020 yılında, kalp damar hastalığından oluşan ölümlerin yüzde 20 oranında azaltılması planlanmaktadır. Ülkemizde de bu risk faktörlerinin kontrol altına alınması ile ilgili olarak, özellikle yüksek tansiyon, sigara (veya tütün mamülleri) kullanımı, fiziksel aktivite ve aşırı kiloların azaltılması ile ilgili ciddi çalışmalar halen yürütülmektedir. Kolesterol ile ilgili ülkemizdeki tartışmalar için yukarıdaki ABD istatistiklerini değerlendirmek suretiyle karar vermek mümkündür. Bu ülkede elde edilen ölüm oranlarındaki azalmanın, güçlü delillere dayalı uygulanan tedavi ve risk faktörlerinin (kolesterol dahil) kontrol altına alınması ile elde edildiği açık bir şekilde belirtilmektedir.”
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.