“Ambalajlar Raflardaki Dilsiz Satış Elemanları”
Yerel Tüketim ve Sürdürülebilir Tarım Konferansı’nda konuşan Ziraat Mühendisi Esra Deniz Karagöl, “Yoğurdunuzu ve sütünüzü alırken üzerindeki köy manzarasının ya da çimenler arasındaki mutlu inek resi...
Yerel Tüketim ve Sürdürülebilir Tarım Konferansı’nda konuşan Ziraat Mühendisi Esra Deniz Karagöl, “Yoğurdunuzu ve sütünüzü alırken üzerindeki köy manzarasının ya da çimenler arasındaki mutlu inek resimlerinin sizi aldatmasına izin vermeyin” dedi.
Samsun’un 19 Mayıs ilçesindeki Yalçın Engiz Organik Tarım Müzesi’nde ‘Yerel Tüketim ve Sürdürülebilir Tarım Konferansı’ düzenlendi. Konferansa Yüksek Ziraat Mühendisi Yalçın Engiz, TEMA Bafra Temsilcisi Süleyman Özata, Ziraat Mühendisi Esra Deniz Karagöl ve davetliler katıldı. Ağırlıklı çalışma alanı biyoemperyalizmi olan Ziraat Mühendisi Esra Deniz Karagöl, “Nedir biyoemperyalizmi? Adaletli gelişmeyen yayılım diyebiliriz. İleri düzeyde olursa bir çeşit sömürü düzeyi de diyebiliriz. Ama maalesef gerçek şu ki biyoemperyalizm yeni dünya düzeninde savaşsız hissettirmeden işgal anlamında kullanılıyor. Yerel tüketim biyoemparyalizmin karşısında kontrol gücü ve etkisine karşı direnebileceğimiz bir model. Aslında biraz geriye gittiğimizde var olan yaşam biçimimiz” diye konuştu.
“AMBALAJLAR RAFLARDAKİ DİLSİZ SATIŞ ELEMANLARI”
Sosyal sorumluluk projesi yürüttüklerini ifade eden Karagöl, “Ben ve arkadaşlarım yerel tüketim bilincini geliştirmek için bir sosyal sorumluluk projesi yürütmekteyiz. Yeni ya da farlı hiçbir şey yok bu projede. Hepimizin bildiği gerçekleri bir arada seslendiriyoruz sadece. Yerel tüketimde prensip şu; kişi kendini merkez kabul ediyor. Merkeze en yakın bölgeden sağlıklı ürün ürettiğine inandığı küçük üreticiden temel ihtiyaçlarını karşılıyor. Bu tüketim modelinin etkili olduğu üç temel boyut var. Bir sağlık iki ekonomi üç çevre. Sağlık; önce kendiniz için güvenli gıda, ekonomi; en yakınımızdaki için gelir kaynağı, çevre; daha az nakliye daha temiz gezegen. Bu programda hedef kitlemiz kentli tüketici. Adresini bilmediğimiz gıda her zaman için risk. Kentli tüketicinin kendisini ve ailesinin sağlığını korumasının yolu kırdaki küçük yetiştiriciyi tanımasından geçiyor. Çünkü doğal ürün orada. Biz doğaya itaat etmeden sağlıktan bahsedemeyiz. Bu günün endüstriyel üretimi kente gıda benzeri yiyecekler sunmakta. Mesela ısıtılmış kutu süt; süt özelliğini kaybediyor. Her zaman şunu söylüyoruz; kutu süt ölü süt. Dünyanın en saygın bilim adamlarından birisi Prof. Ahmet Aydın bakın ne diyor, ‘Süt sağlıklı bir içecekken raf ömrünü uzatmak için pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması ve homojezine edilerek çok zararlı bir ürün haline getiriliyor’. Ambalajlı ürünlerin üzerindeki görünümlere aldanmayalım. İlgimizi çekme görevi ürünün içeriğine değil ambalajına düşüyor. Ambalajlar raflardaki dilsiz satış elemanları. İyi tasarlanmış bir ambalajın o ürünü sattırma gücü yüzde 90’nın üzerinde olduğu öngörülmekte. Peki bizim önceliğimiz ambalaj mı olmalı ürünün içeriği mi. Görselliği için mi alışveriş yaparız ihtiyaçtan ötürü mü? Lütfen yoğurdunuzu ve sütünüzü alırken; üzerindeki köy manzarasının, ya da çimenler arasındaki mutlu inek resimlerinin sizi aldatmasına izin vermeyin. Gıdanın geçmişine bakın. Geleneğine sadık kalınmış mı. Adresine bakın kim nerelerde üretilmiş” şeklinde konuştu.
“KARADENİZ’DE İLKİZ”
Sürmeli köyünün Havza’nın merkez köyü olduğunu söyleyen TEMA Bafra Temsilcisi Süleyman Özata ise, “Çevreyi incelediğimizde, projeler ürettiğimizde karşımıza buranın da sulanabilir, endemik bitki yetiştirilebilir, organik bitki yetiştirilebilir bir bölge olduğunu keşfettik. Üniversitemiz ve sivil toplum kuruluşlarımızla bir araya geldik. Mevcut sürmeli köyü üzerinde bulunan ve bin 500 dönümü sadece ve sadece damlama sulama ile suladığımız bir göletin keşfini yaptık. Belki de Türkiye’de ilk diyebilirim. Bu bölgede tekiz. Niçin? Hiç kimsenin toprağına dokunmadan 17 buçuk kilometre kanal geçirdik yerin altından. Bu projeyi onaylattırdık. Bu kanaldan 4 köyümüz, bin 500 dönüm araziyi hiç mazot, elektrik yani güç kullanmadan sulayabiliyor. Biz burada elimizi taşın altına koyduk. Dedik ki, tarımsal dönüşüm, organik tarım, ekolojik turizm bu üç başlığı bu havzada nasıl işleyebiliriz. Birinci olarak Sürmeli köyünü ele aldık. Civar köylerle beraber eğitimini ele aldık. Üniversite bazında yaptığımız incelemelerle verdiğimiz 95 kursla şu anda 27 tane çiftçimiz organik oldu. Biz Türkiye’de 33 köyden bir tanesiyiz. Samsun’da 960 köy içinde tekiz. Karadeniz’de ilkiz. Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 100. yılında Sürmeli köyünü 2019 yılında organikte parlayan bir yıldız haline getireceğiz” dedi.
“TARLALAR TAMTAKIR KURU BAKIR”
Yüksek Ziraat Mühendisi Yalçın Engiz, “Sürdürülebilir demek daha sonraya da bırakılan şey. Alman düşüncesinde yani bu ormanları bizden sonrakilere de bırakalım. Bu toprağı, bu suyu, havayı bizden sonrakilere de bırakalım. Sürdürülebilirlik nerden geldi, ilk defa 300 yıl önce Belçika’da başladı. Sanayi devrimi ile başladı. Sanayi devrimi kötü bir şey değil, iyi bir şey insanlık için. Ancak bu kimyasal fabrikaların atıklarını tarlalara dökmeye başladılar o zamanlarda. Sonra tarlalara döktükleri atıklar toprağa karışıyor. Çiftçi bir bakıyor buğdaylar daha boylanıyor. Daha irileşiyor. Fabrikalara gidiyorlar gübre istiyorlar. Onlar da ‘alın alın’ diyorlar. O bedava gübreleri alıyorlar basıyorlar tarlalara. 5-10 yıl sonra o tarlalar tamtakır kuru bakır oluyor. Çiftçiler şikayete başlıyor bu gübreler bizi mahvetti diye. O sırada doktor Stayner diye biri çıkıyor. Diyor ki’ siz bu toprakta ki organizmaları öldürdünüz bu yüzden toprağınız mermer gibi oldu. Çare olarak 1924 yılında Stayner’in yazdığı kurallar uygulanıyor. Bu günde hala üniversitelerde öğretiliyor” şeklinde konuştu.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.