NAZİLLİ'DE FETÖ OPERASYONLARI KRİTİĞİ (1)
Veysel Karahan'ın kaleminden...
Nazilli sıcaktı o gün. Fazlasıyla hem de...
Motosikletle koca cami parkına gelmiştim. Çevreye göz gezdirdim önce oturmadan. Çöl rüzgarı güneyden değil, kuzeyden esiyordu. İçime bir kasvet oturdu, boğazım düğümlendi, nefesim kesildi. Arkadaşımı aradım hemen. Aloo? -Kardeşim yanıma gel, çay içelim. Stresten kurtulmak için dostumu çağırmıştım, belki yüreğim ferahlar diye. Ne yaptıysam fayda etmedi, duygu yüklü bir hüzün bulutu kaplamıştı ruhumu.
DEMOKRASİYE KARA LEKE; (15 TEMMUZ)
Saatler sonra sevdiğimiz bir iş adamını merkez büfede gördük. Hemen sandalyemizi çekip, yanına oturduk. Nasılsın iyi misin muhabbetlerinin ardından kısa süre sonra bir telefon geldi. Yanımızdaki iş adamı bize dönüp, "Asker boğaz köprüsünü kapatmış, fakat operasyon olacağı söyleniyor" dedi. Ben de askerin boğaz köprüsünü kapatma yetkisi yok ki dedim. Dakikalar sonra içime şüphe düştü. İçimdeki kara bulutlardan belliydi bir şey olacağı. İstanbul'da daha önce aynı gazetede birlikte çalıştığım Fatih ismindeki arkadaşımı aradım. Bana TSK içerisindeki bir grup darbeci subayların darbe girişiminde bulunduğunu söyleyip, çatışmaların yaşandığı yerde olduğu için hemen kapatmak zorunda kaldı. Masaya anlattım durumu ve motosiklete binip yakın arkadaşım Mehmet Ali ile birlikte emniyete gittik. Yolda ağlamaya başlamıştım. İçime doğmuştu zira kötü şeyler olacağı. Kısa süre sonra internetten takip ettiğimiz ajanslar, darbenin FETÖ'cü askerler tarafından yapıldığını servis etti. Şaşmadım duruma. Yıllardır bu şerefsiz yapının birgün çıkarları ters düştüğünde devlete darbe yapabileceğini ailemle biliyorduk, hayatımızın hiçbir döneminde de bu menfaatçi, ajanlaşmış, siyonizme hizmet eden paralel örgütün mensuplarından haz etmemiştik. Babam, 15 yıl önce Örgütün başı Fethullah Gülen için İsrail ve Amerikanın özel yetiştirilmiş projesi dediğinde arkadaşları bile inanmamıştı ama ben babamın bilgilerine ve ön sezilerine güvenmiştim. İşte o yüzdendir ki, gazetecilik mesleğime başlar başlamaz bu yapının karşısında durdum ve cesurca alehlerinde haberler yazdım. Genç yaşımda yaptığım haberlerin çilesini bana misliyle çektirdiler ama ben devlete yine de düşman olmadım. Biliyordum çünkü onların devletin içine sızmış birer yılan olduğunu ki, 15 Temmuz günü onların yılan olduğunu Türk milleti gördü.
ASKER GELİRSE ÇATIŞIN TALİMATI
Neyse konumuza dönelim. O korkunç akşamdan bahsediyorum. Ülkenin ikinci miladı olan, milletin Milli Mücadeleden sonra ilk kez devleti kurtarmak için canlarını toplu bir şekilde siper ettiği günden. Yani 15 Temmuz 2016 tarihinden.
Darbenin ilk saatlerinde emniyetin bahçesine gidip, polislerle birlikte oturduk. Beyaz bir araçla Asayiş Büro Amiri Erdal komiser girdi içeri. Kaşları çatık, yürüyüşü hızlı, nefes nefese binaya girerken gür bir sesle talimat verdi; "Arkadaşlar kapının önüne asker gelirse ve silah doğrultursa tereddüt etmeden çatışmaya girin, kimse devleti de, milleti de, emniyeti de ele geçiremez. Silah doğrultamaz! " dedi.
Bu sözleri dinlerken tüylerim diken diken olmuştu. Helal olsun dedim. Polisler ağır silahlarla kapının önünde nöbet tutmaya başlamıştı.
SOKAĞA ÇIKIN ÇAĞRISI
O anlarda Başbakan'ın ismiyle otomatik sms geldi telefonuma. Hemen motosikletle AK Parti Nazilli İlçe binasının önüne gittik. İlk başta darbe karşıtı 30 kişilik bir grup vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın canlı yayınlarda sokağa çıkın çağrısı sonrası yüzlerce kişi parti önüne ve meydanlara koştu. Kalabalık yürüyüş yapmadan önce haberlerde masum insanların şehit edildiğini gördüm. Yanaklarımdan süzülen gözyaşını silerken, solumda TEM Amiri Necmettin beyi gördüm. Kafam o kadar karışıktı ki, hemen sordum; Abi darbeye karşı yürüyüşe bende katılcam, kitleye müdahalede bulunan olmaz dimi dedim. O da bu anlamsız soruma; " Veysel bu millete, milletin seçtiğine ve devlete karşı yapılan bir darbe. Tabiki yürü, slogan at" demişti. Bu cevaptan sonra 15 Temmuzda ajans muhabiri olmama rağmen mesleğimi yapıp protestoyu fotoğraflamak yerine, makinemi Mehmet Ali'ye verip kalabalığın önündeki gençlerin yanında saf tuttum. FETÖ ve darbe karşıtı sloganlarla Nazilli Caddelerinde yürüyüş yaparken, bir yanda da İstanbul ve Ankara'da silahların namlusuna karşı dik duran cesur insanlara dua ediyordum. Sabaha kadar belediye meydanında durduk, sabah darbenin tamamen püskürtüldüğü ortaya çıkınca, evime gittim. Öteki gün demokrasi nöbetleri başladı, ben de mesleğime geri döndüm. Yoğun bir tempoyla haberciliğin bize yüklediği sorumluluğu yerine getirmeye başladık. O gece, Erdoğan'ın çağrısıyla sokaklara çıkarak gazi ve şehit olan milletimiz ve devlet içerisinde liyakatlı memurlar sayesinde darbe başarılı olamamıştı.
NAZİLLİ'DE OPERASYONLAR BAŞLADI
15 Temmuz'dan iki gün sonra FETÖ operasyonları başladı. İstihbarat ve MİT'in belirlediği listelere göre ilk gözaltı kararları savcılıktan peş peşe çıkmaya başladı. Biz de gazeteciler olarak adliye önünde getirilen şüphelileri fotoğraflayıp, haberleri servis etmeye çalıştık. Bize FETÖ şüphelilerini fotoğraflamamıza engel olanlara inat, gece gündüz orada nöbet tutarak işimizi yaptık. Bu zamana kadar Nazilli'de yapılan en geniş operasyonlar yapıldı. Yaklaşık 1800 şüpheli hakkında soruşturma açıldı, yüzlerce zanlı tutuklanarak, cezaevine gönderildi. İlk operasyonlarda, Albay ve İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı dahi gözaltına alınmıştı. Değişik meslek gruplarından onlarca şüpheli, polis ekiplerince gözaltına alınıp yargı karşısına çıkarılıyordu. Aynı zamanda adliyede çalışan FETÖ'cü savcılar, hakimler vd. meslekten uzaklaştırılıyor, polisler dün yanlarında görev yapan kripto polislerin bileğine kelepçe vuruyordu. Yüzyılın ihanet projesinde, bu hain yapıya kim destek verdiyse sonunda hak ettiği yere, yani cezaevine gönderiliyordu. Bu operasyonlarda, diğer arkadaşlarımın adliye önünde gece çekemediği önemli şüphelilerin fotoğraflarını çekerek, meslektaşlarıma, gazeteme ve çalıştığım ajansa servis ediyordum. Bunların arasında Eski İstihbarat Amiri F.Ö, Uğur Soğutma'nın sahipleri Takmaklı kardeşler olmak üzere, birçok önemli ismi gecelerce nöbet tutmamın neticesinde ben fotoğraflıyor, aynı zamanda haberlerini yazıyordum. Yaklaşık dört ay tatil yapmadan çalıştım. Adliye önündeki sokakta parke taşında uyuyakaldım çoğu kez. Bunu halkın haber alma özgürlüğünü eksiksiz yerine getirmek için yaptım. Her tutuklanan kişinin de haberini ayrım yapmadan servis ettik. Bu millete darbe yapacak bir yapıya mensup olan kimseye Türk Medyası acımadı ve onları halka deşifre etti.
HALEN KAÇAK OLAN İLÇE İMAMINA NE OLDU?
15 Temmuz'un üzerinden neredeyse 1 yıl geçti. Fetöcü olduğu ileri sürülen Kar helvacı dahi tutuklanıp cezaevine girerken, bu hain örgüt için Ege bölgesinde önemli bir şehir olan Nazilli'nin İlçe İmamı Yemen Deli'nin ve kaçak örgüt yöneticilerinin halen bulunamamış olması kafamı kurcalıyor. En önemlisi de 15 Temmuz gününden 2 gün sonra ilçeden kaçmış olduğu iddiası geliyor kulağıma. İstihbarat, Türkiye'de olduğu gibi Nazilli'de de 17-25 Aralık sürecinden bu yana FETÖ'cüleri listelemeye başlamış ve yöneticilerini fişlemişti. Ben kesin olan bildiğim tarihten başlıyayım; darbeden 6 ay önce Aydın Emniyeti tüm Fetöcüleri biliyordu ve delil topluyordu. Darbe günü ile birlikte 2 gün ilçede kalan sözde imam nasıl oluyor da bulunamıyor? İhtimaller;
1- Gizli bir el, sözde yöneticilerin kaçmasına göz yumdu?
2- Emniyet, savcılıktan gelecek olan gözaltı kararını bekledi?
3- Henüz emniyetten temizlenmeyen FETÖ'cüler, firari örgüt üyelerine yardım ederek ilçeden çıkmalarını sağladı.
4- FETÖ'cü kripto savcılar, gözaltı kararlarını çıkarmak için geç kaldı, polisin suçu yoktu?
5- Devlet önce kendi içerisine sızan ajanları temizlemek istedi, o süreci fırsat bilen sözde imamlar da topuklaya topuklaya kaçtı!
Kıymetli okurlar, bunları yazmak gazetecilerin görevi. Nasıl mesleğe girdiğimde bu yapıdan korkmayarak cesurca yapılan kumpasları kendi çapımda kaleme aldıysam, 15 Temmuz'dan sonra da ihmal iddialarını sorgulayıp yazmak halk adına görevimiz.
Ben darbeden yaklaşık iki ay önce sosyal medya hesabımdan; "Manisa'da, İzmir'de, Uşak ve diğer illerde operasyon yapılıyor, neden Aydın'da Nazilli'de kırmızı kitaba girmiş terör örgütünün sözde imamları yakalanmıyor. Operasyonları kim engelliyor?" diye yazdığımda, dönemin İl Emniyet Müdürü gece saat 2'de beni polislerle aldırıp, makamına getirtmişti. O gece bana ayar verip, tesbih sallayan başmüdür, yazımı sosyal medya hesabımdan sildirmişti. FETÖ'cüleri emniyetin de bildiğini fakat herşeyin bir zamanı olduğunu, fazla burnumu bu konulara sokmamam gerektiğini söyleyen sinirli müdür, eğer o gün en azından sözde ilçe imamını gözaltına aldırabilseydi, bugün Yemen Deli ve diğer kaçak fetöcüler cezaevinde olurdu.
(NOTLAR)
*Vatandaş neden artık son günlerde FETÖ haberi yapmıyorsunuz? Operasyonlar bitti mi diye soruyor? Cevap: Edindiğim bilgiler neticesinde operasyonların devam ettiğini biliyorum, fakat artık gözaltına alınanlar sır gibi saklanıyor. Anlayacağınız sizin gözünüz, kulağınız olan Basın mensuplarına bilgi verilmiyor. Polisler, en ufak bir asayiş olayında dahi haber yapılmasını istemiyor, detaylı bilgi vermekten kaçınıyorlar.
*Aydın İl Emniyet Müdürlüğü'ne Halis Böğürcü'nün yerine atanan Başmüdür Dr. Rahmi Baştuğ, gerçek bir Türk polisi bence. Geçenlerde Aydın'da bir açılışta tanışma fırsatı buldum. Tüm ildeki emniyet mensuplarının kendisini sevdiğini, kendi aralarında "Baba Müdür" dediklerini aktardım. O da güler yüzlü bir şekilde; "Öyle mi" diyerek tebessüm etti. Halkla da personeliyle arası iyi olan Rahmi Müdürü gönülden kutlarım. Mesleğinde profesyonel olan Rahmi Müdür'ü müsait bir zamanda makamında ziyaret edip, çayını içmeyi çok istiyorum.
* Nazilli'ye yeni atanan Nazilli Kaymakamının spor sevgisi takdire şayan. Boyu küçük, soyadı Küçük olan Sayın Kaymakam beni pek sevmemiş ama ben onun yüreğinin büyük olduğunu biliyorum. Nazilli Beledispor'da Haluk Alıcık'ın katkılarıyla hayata geçirilen Halter Takımına Sümeyye Kentli gibi çok değerli sporcuların gelmesine aracılık eden ve destek veren İbrahim Küçük'ü başarılı bulduk. Geçen günlerde Halter Şampiyonası kadınlar 58 kiloda Türkiye'yi temsil eden Sümeyye Kentli'nin madalya almasıyla, bu başarıya katkı sağlayan Kaymakam ve Belediye Başkanıyla gurur duydum.
* Artık Aydın'ın uydudan yayın yapan bir kanalı var. TvDEN isimli bu yerli ve milli Aydın kanalımıza herkesin destek olmasını bekliyorum. Kanal sahipleri sahadan gelen gazeteciler olduğu için tarafsızlıkları tescillenmiş, artık aynı zamanda yerel haberlerimiz tv'den takip etmenin zamanı gelmiştir.
FREKANSLAR: TÜRKSAT 4-A (BATI) UYDUSU Frekans 12265 Symbol Rate 27500 Polarizasyon V (Dikey) FEC 5 / 6 DİGİTURK: 178. Kanal - DSMART: 209. Kanal FİLBOX: 244. Kanal
* Bu arada sokaklarda görünmeyen, basının karşısına çıkmayan belediye başkanları ve milletvekillerine söyleyin, seçim döneminde de kimsenin kapısını çalmasınlar bence!
NOT: YAZININ DEVAMI GELECEK..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.